Askeri müdahale problemi daha vahim hale getirir

İİT Genel Sekreteri İhsanoğlu, '(Suriye'ye müdahale konusunda) Zirvelerde alınan kararlar, askeri müdahalenin problemi daha vahim bir hale getireceği yönündedir' dedi.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Suriye'ye yönelik muhtemel askeri operasyonla ilgili olarak, "Şimdiye kadar zirvelerde ve dışişleri bakanları toplantılarında alınan kararlar, askeri müdahalenin çözüm olmadığı yönündedir. Dışarıdan yapılacak askeri müdahalenin problemi daha vahim bir hale getireceği yönündedir" dedi.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın daveti ve yeniden başlayan Ortadoğu barış görüşmelerinde Filistin'e destek mesajı vermek üzere Ramallah ve Kudüs'e iki günlük ziyarette bulunan Genel Sekreteri İhsanoğlu, Ramallah'ta AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
İhsanoğlu'na kendisine yöneltilen sorulara şu şekilde yanıt verdi:
Soru: Suriye'ye bir müdahale olursa İİT üyeleri bu koalisyona destek vermeli mi?
Cevap: Şimdiye kadar zirvelerde ve dışişleri bakanları toplantılarında alınan kararlar askeri müdahalenin çözüm olmadığı yönündedir. Dışardan yapılacak askeri müdahalenin problemi daha vahim bir hale getireceği yönündedir. Kimyevi silahların kullanılmış olması ve kitlesel imhaların başlamış olması, 100 bin kişinin ölmesi, durumun vehametinin 'katastrofik' fecaat noktasında olduğunu göstermektedir."
"Sykes-Picot haritası çatırdıyor"
Bugün yaşananlar Ortadoğu'da çizilen Sykes-Picot haritasının çatırdadığını göstermektedir. Gömlek her tarafından çatlıyor. Temennim Ortadoğu ülkelerinin bir araya gelmesi ve bu vahim durumdan çıkmak için çare aramasıdır. Harita Şam'dan başladı, zorlamayla kabul edildi. Ortadoğu'da bu harita Osmanlı imparatorluğunun rahminde prematüre doğmuş çocuk gibidir. Bunu tedavi etmenin zamanı geldi. Bunu sağlamadığımız takdirde bu savaşlar artacak. Bu felaketler her yere sıçrayacaktır. İşte Lübnan, işte Irak ve başka yerler. Çözüm arayışları içeride olmalıdır.
Soru: Muhtemel bir saldırıyı teşkilat olarak destekliyor musunuz?
Cevap: Teşkilatın beyanat vermesi için yeni kararlar alması lazım. Şahsi kanaatimi ayrıca belirtebilirim ama bugün için bakanlar kurulunun aldığı kararlara işaret ettim.
Başka bir konu da İslam dünyasının neden hiç bitmeyen çatışmaların, krizlerin odağı olduğu konusu. Ortadoğu'da sürekli bir kriz var, Müslümanlar yaşadığı coğrafyada sürekli bir kriz var. Bu krizleri kim çıkarıyor, Müslümanların kendisi mi bu krizi çıkarıyor yoksa dışarıdan birileri ABD, İsrail, Batı, Çin, Rsuya veya diğerleri mi ümmeti, devletleri ve tarafları birbirine kim düşürüyor? Bunların nedeni nedir?
Bakınız "Arap Baharı" diye bir laf çıktı. Bunu ilk tenkid eden insan ben oldum. Dedim ki bu bahar değil sonbahardır. Bu diktatörlerin son baharıdır. Bahar demek eğer demokrasinin gelmesi, şeffaf rejimlerin kurulması, iktidarların sandık yoluyla değişmesi ise bu bahar değil sonbahardır. Diktatörlerin sonbahardır. Diktatörlerin düştüğü bir sonbahardır. Bahar daha sonra gelecektir. Metafor tartışması değildir bu. Siyasi oluşumların doğru nitelendirilmesi ile ilgili bir durumdur.
Dış siyasi dengeler diktatörlükleri yaşattı
Olan biten şudur. Arap dünyası tarihini bağlamı dışında yaşamıştır. Yani 1916 da çizilen harita ve ondan sonra kurulan devletler ve rejimler, bir halk iradesi üzerine oturmuş, oturtulmuş rejimler değildi. Bunlar tepeden inme, askeri diktalar, ideolojik parti diktaları veyahut milliyetçili sosyalizm adına totaliter rejimlerdi. Bu rejimler kurulduğu günde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra günümüze kadar devam etti. Neden devam etti? Bunlara içeride meydan okuyan güçler her zaman ezilmiştir, devlet tarafından ezilmiştir. Siyasi, dış siyasi dengeler de bunların yaşamasını sağlamıştır ve bu böyle devam etmiştir.
Bu bölge tarihi bağlamın dışında yaşadı
Avrupa'da 2. Dünya Savaşı'ndan sonra daha geniş manzaraya bakarsak Avrupa'da faşist, nazist rejimler çöktü. İtalya, Almanya, demokrasiye dönüştü. Portekiz, İspanya demokratikleşti. Berlin Duvarı düştü Sovyetler düştü. Sosyalizm çöktü, komünizim çöktü. Orta Avrupa, doğu Avrupa, güney doğu demokratikleşti. Latin Amerika, Afrika, bazı Uzak Doğu devletleri. Geriye sadece bu bölge kaldı. Bu bölge tarihi bağlamın dışında yaşadı. Bunları kitabımda da böyle izah ettim. Bu konuda bir de kitap yazdım. "20. yüzyıl İslam dünyası." Ben bunları böyle yazdım.
Soru: Sorunları temel olarak İslam dünyasındaki diktatörlüklere mi bağlıyorsunuz?
Cevap: Bütün İslam dünyası diyemezsiniz. Endonezya demokratikleşti. Benzer tecrübeler yaşadı. Fas şimdi örneğin demokratikleşiyor. Fas kraliyeti, tarihi bir kraliyettir. Bu bir yerde toplumların gelişmesiyle, sosyo-ekonomik gelişmeleriyle alakalı, toplumlarda siyasi tecrübelerin birikmesiyle ilgili. Şimdi Mısırdaki hadise şunu gösteriyor. Daha toplumda yeterli kadar siyasi oluşumları sağlayacak partiler oluşamadı. Libya'da partiler oluşamıyor. Ama mesela Tunus'ta oluşuyor. Zira toplumun yüzde 80'e yakını orta sınıf ve toplumda okuma yazma oranı çok yüksek, işçi sendikaları var, sivil toplum örgütleri kökleşmiş. Tunus'ta gelişme daha hızlı oluyor.
Siyasi birikim eksikliği, orta sınıfın olmaması, sivil toplum örgütlerinin güçlü olup olmaması. Daha çok faktör var ama bunlar başlıcaları.
Mısır ve Türkiye örneği
Demokrasi Türkiye'de 1959 başladı. Mısır da demokrasi ne zaman bitti? 1952'de bitti. 52'den önce 1923'e kadar 30 yıllık bir demokrasi tecrübesi var. 1952'den günümüze 60 sene geçti. Biz kaç darbe yaşadık. Bir başbakanımızı idam ettik, cumhurbaşkanlarımızı hapse attık.
Bugünlere geldiysek bu kadar sıkıntılardan sonra geldik. En gelişmişi biziz. Bu tecrübelerle oldu. Suriye'de hiç hür bir seçim oldu mu? 1952'den bu yana Mısır'da hiç hür bir seçim oldu mu? Libya'da parti diye sorsan adama insana neden bahsediyorsun diye sorarlar.
"Başka milletlerin bir asırda yaptıklarını bir senede yapamazsınız"
Avrupa'da, Fransa'da demokrasi ne zaman geldi? Fransız İhtilali ne zaman geldi? İngiltere'de neler oldu, demokrasinin beşiği olan ülkede? Kaç tane taht uçtu, kelle uçtu, bedel ödendi? Sen geleceksin böyle halk ayaklandı şöyle oldu, böyle oldu olmaz öyle bir şey. Naif bir düşünce tarzı. Hedef demokrasiye varmak. Başka bir hedef yoktur. Rejimlerin, yani halkların toplumların isteği bu. Kolay bir şey değil biraz sabırlı olmak lazım. Ortaya çıkan yeni liderlerin bunu düşünerek ortaya çıkmaları lazım. Başka milletlerin bir asırda yaptıklarını bir senede yapamazsınız.