Almanya'da Türk siyasetçileri tehdit etmek serbest

Siyasetçileri açıkça hedef gösteren PKK yayın organı Yeni Özgür Politika gazetesinin saldırgan ve şiddeti öven yayınlarına Almanya'nın herhangi bir kısıtlama getirmemesi, bu ülkenin genelde terör karşısındaki tutumunun, özelde PKK'ya bakışının yeniden sorgulanmasını gündeme getirdi.

Geçen Ağustos ayında Beytüşşebap AK Parti Gençlik Kolları Başkanı Naci Adıyaman PKK'lı teröristlerce kaçırılıp öldürülmüştü. Çok geçmeden 1 Kasım genel seçimlerinde AK Parti Hakkari milletvekili adayı olan Ahmet Budak 14 Eylül'de evinin önünde PKK'lı teröristlerce öldürüldü.

PKK'nın Almanya'da yayın yapan Yeni Özgür Politika isimli gazetesi, söz konusu siyasi cinayetlere ilişkin, PKK'nın silahlı kanadı olan HPG'nin "AKP'liler hedefimizdir" açıklamasını manşete taşıyarak açıkça Türkiye'deki siyasetçileri tehdit etti ve bu iki cinayetin arkasının geleceği imasında bulundu. Kamuoyundan gelen tüm tepkilere rağmen, basın ve ifade özgürlüğü gerekçesiyle mahut gazetenin toplatılmaması, Almanya'nın terör konusunda çifte standart uyguladığı iddialarına yol açtı.

- Dost ve müttefik ülke Almanya'nın PKK ile imtihanı

Türkiye'nin siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri anlamda köklü bir müttefiki olan Almanya'nın PKK'ya ve PKK'nın Türkiye'de sebep olduğu teröre bakışı aslında oldukça uzun bir geçmişi olan ve çelişkilerle dolu bir durum arz ediyor. Alman iç istihbarat birimi Anayasayı Koruma Teşkilatı verilerine göre PKK 1984'ten beri Almanya'da faal. 24 Haziran 1993'te Türkiye Cumhuriyeti'nin Münih Başkonsolosluğu'na bir grup teröristin girerek 20 kişiyi rehin almasının akabinde Almanya, dönemin Başbakanı Helmut Kohl'ün de ilgisi ve özel gayretiyle, 26 Kasım 1993'te Alman meclisinde alınan bir kararla PKK'yı terör örgütleri listesine almıştı. Bu tarihten itibaren PKK'nın Almanya'daki tüm faaliyetleri kanunen yasaklanmış ve PKK ile alakalı tüm kurum, kuruluş ve şahısların faaliyetleri terörle mücadele kapsamında değerlendirilmeye başlanmıştı. Ancak Almanya'da PKK'nin resmen bir terör örgütü olarak tanınması ve yasaklanması, PKK'nın Almanya içerisindeki faaliyetleri karşısında sadece teorik bir engel teşkil etmiş ve PKK bu teorik engele rağmen Almanya'daki ideolojik, siyasi ve ekonomik yapılanmasını geliştirmeye devam etmişti.

PKK'nın Almanya'daki propaganda faaliyetleri bağlamında, Alman istihbarat birimlerince de PKK ile bağlantısı bilinen ve örgütün siyasi propaganda organı olarak kabul edilen "Özgür Politika", PKK'nın resmen yasaklamasının üzerinden 2 yıl dahi geçmeden, 1995 yılı Ağustos ayında Almanya'nın Neu-Isenburg şehrinde yayına başlamıştı. Gazete ancak 10 sene sonra, 2005 yılı Eylül ayında yine PKK ile olan bağlantısından dolayı Alman İçişleri Bakanlığınca kapatıldı ve yasaklandı. PKK'nın Türkiye'deki siyasetçilere yönelik açık tehditlerini manşete taşıyan ve PKK'nın sözcülüğünü yapan "Yeni Özgür Politika" ise "Özgür Politika" gazetesinin kapatılmasından sadece üç ay sonra yayına başladı ve Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın yayımladığı resmi raporlarda da belirtildiği gibi, terör örgütü PKK'nın siyasi propaganda organı olarak hala Almanya'da yayın yapıyor.

- Almanya üzerinden PKK'ya finans desteği sağlanıyor

Almanya'nın terörle mücadele kapsamında PKK'ya ve PKK'nın Almanya'da faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarına karşı takındığı bu ikircikli tutum sadece örgütün propaganda faaliyetlerine düşünce, basın ve ifade özgürlüğü adı altında göz yumulmasıyla kalmıyor. Aynı zamanda örgütün ekonomik yapılanmasının da Almanya'daki yasaktan etkilenmediği ve silah, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı ve haraç gibi yollarla elde ettiği gelirleri yine Almanya içindeki yapılanmaları üzerinden meşrulaştırarak PKK'nın finansmanında kullanıldığı da bilinen gerçekler arasında.

Almanya'nın Köln şehrinde 2011 yılı Eylül ayında düzenlenen 19. Uluslararası Kürt Kültür Festivali'nde terör örgütü PKK'nın lideri durumundaki Murat Karayılan'ın canlı bağlantı yoluyla konuşma yapması, PKK'nın çatı yapılanması KCK'nın Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık'ın Alman Birinci Televizyonu ARD'de yayınlanan mülakatında örgütün 90'lı yıllarda Almanya'da gerçekleştirdiği şiddet olaylarından dolayı Alman halkından özür dileyip "Böyle şeyler bir daha asla olmayacak" demesi ve Türkiye'nin PKK ile mücadele kapsamında Almanya'da ikamet ettiği bilinen teröristlerin iadesi taleplerinin bu kişilerin terörist değil "siyasi suçlu" oldukları gerekçesiyle Alman makamlarınca reddedilmesi de terörle mücadele kapsamında PKK'ya karşı ikircikli tutumundan dolayı sicili epey kabarık olan Almanya'nın durumunu gözler önüne seren bir çok örnekten sadece birkaçı.

- PKK Avrupa'da alenen faaliyet gösteriyor

Özellikle Avrupa genelinde yükselişe geçen terör olayları ve terörle mücadele adı altında oluşturulan uluslararası operasyonlar çerçevesinde, terörün küresel sistemin ortak düşmanı olduğu, terörün ayrımı olmayacağı ve terörle ortak mücadelenin gerekliliği vurgulanmasına rağmen, Batılı ülkelerce çeşitli terörist organizasyon ve örgütlerin farklı muamelelere tabi tutulduğu da artık Batı kamuoyu tarafından da kabul edilen gerçekler. Bu noktada Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilen ve yasaklanan PKK'nın başta Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, Avusturya, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde alenen faaliyetlerde bulunması ve bu faaliyetlere göz yumulması Avrupa Birliği'nin kendini tanımladığı demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi değerlerle ve en önemlisi de teröre karşı ortak güvenlik anlayışına taban tabana zıt bir durum arz ediyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkeleri içinde ikamet eden ve faaliyet gösteren terör örgütü üyelerinin terörist olarak değil "siyasi suçlu" olarak gösterilerek meşrulaştırılması ve korunması ise terör ve terörist kavramlarının iddia edildiği gibi evrensel bir tanıma sahip olmadığını, siyasi amaçlar bağlamında ve etik olmayan bir yolla tanımlandığını göstermektedir.

Bu gerçekler ışığında, öncelikli olarak Almanya'nın 1993'te yasakladığı PKK'ya bakış açısının temelinde, PKK'nın Almanya için bir tehdit olup olmadığı sorusunun bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü Almanya'nın PKK'yı yasakladığı süreçte karar mekanizmalarını etkileyen en önemli husus, PKK'nın Almanya'da düzenlediği terör eylemleriydi. Ama ilerleyen süreçte PKK'nın Almanya içerisindeki terör ve şiddet olaylarını sona erdirmesi, PKK'nın yönetici kadrolarının Almanya'da yaşanan terör ve şiddet olaylarından dolayı özür dilemesi ve Almanya'ya bu konuda taahhüt vermesi, PKK'yı Almanya iç güvenliği için bir tehdit olmaktan çıkarıp Almanya'nın siyasi çıkarları bağlamında kullanılabileceği bir yapı ve özellikle Türkiye'ye karşı siyasi bir koz haline getirmiştir.

- "Birinin teröristi, diğerinin özgürlük savaşçısı"

Almanya'nın terörle mücadelede takındığı tavrın temel dinamiğini, terörü kendisini tehdit eden ve kendisini tehdit etmeyen olarak ikiye ayırarak kategorize etmesi oluşturuyor. Bu haliyle de siyaset bilimi literatüründe de kullanılan "Birinin teröristi diğerinin özgürlük savaşçısı" tabiriyle örtüşen ikircikli bir karakter ortaya çıkıyor.

PKK'nın Almanya'daki siyasi ve ideolojik faaliyetleri genelde düşünce ve fikir özgürlüğü temelli söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Özellikle medya yoluyla Alman toplumu üzerinde oluşturulan algının vurgusu ise PKK'nın bir terör örgütünden ziyade, meşru yollarla insani ve siyasi haklar elde etmeye çalışan bir parti olduğu yönündedir. Anayasayı Koruma Teşkilatı raporlarında PKK ile ilişkisi sabit olan ve PKK'nın sözcülüğünü yapan "Yeni Özgür Politika" isimli gazetenin, yayın yaptığı ülke olan Almanya üzerinden Türkiye'deki siyasetçileri alenen ölümle tehdit etmesi ve buna rağmen yapılan tehdidin Alman makamlarınca basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek gazetenin toplatılmaması ve yasaklanmaması ise bu ikircikli terör anlayışında daha önce eşine rastlanmamış bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Almanya'nın terör örgütü PKK'ya karşı olan bu pasif tavrı yeni olmamakla beraber, şüphesiz Türkiye-Almanya ilişkileri açısından da önemli bir dönüm noktasını teşkil edecektir. Ayrıca Almanya'nın bu pasif tutumuna bağlı olarak, Almanya'nın PKK üzerinden siyasi arka planı olan bir ajandaya sahip olduğunu da söylemek yanlış olmaz. Bir diğer önemli nokta ise özellikle Avrupa genelinde olduğu gibi Almanya'da da terör örgütlerinin şiddet temelli söylemlerinin düşünce ve fikir özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesidir. Çünkü ironik bir şekilde Avrupa'yı veya Almanya'yı tehdit edecek türde en basit söylemler bile 'saldırı' kabul edilerek doğrudan doğruya terörle mücadele çerçevesinde yasaklanıp, bu tür söylemleri dile getirenler en ağır şekilde cezalandırılırken, PKK'nın aleni şekilde şiddetin ve tehdidin her türlüsünü içeren ifade ve söylemleri, düşünce ve fikir özgürlüğü kılıfıyla meşrulaştırılıyor ve bu tür ifade ve söylemlerin yayınlanmasına göz yumuluyor. Sonuç olarak, özellikle son yıllarda terör saldırılarının hedefi durumunda olan Avrupa ülkeleri, teoride ortak bir terör tanımı ve algısı üzerinde ittifak etmiş olsalar da, pratikte hala terörü kendi siyasi çıkarları doğrultusunda tanımlamakta ve dolaylı olarak meşrulaştırmaktalar. Terörün küresel sisteme verdiği zararlar ve sebep olduğu savaşlar göz önünde bulundurulduğunda, özellikle Batılı ülkelerin teröre karşı takındıkları bu ikircikli tutumdan vazgeçmedikleri müddetçe, kendilerinin de terörün hedefi haline geleceklerini bilmeleri gerekir. Ama maalesef mevcut siyasi veriler, özellikle küresel sistemi domine eden güçlü ülkelerin bu bilinçten çok uzak olunduğunu ve terörün daha uzunca bir süre siyasi bir araç olarak kullanılacağını gösteriyor.