Allah''ın sevdiği genç

Allah’ın (c.c) sevdiği gencin özellikleri nelerdir? Allah (c.c) nasıl bir genç istiyor? Hadisi şerifte geçen Allah’ın (c.c) sevdiği gençlerin özellikleri nelerdir?Müslüman bir genç nelere dikkat etmeli? İşte ayet ve hadislerle Allah''ın sevdiği gençlerin özellikleri...

Allah’ın (c.c) sevdiği gencin özellikleri nelerdir? Allah (c.c) nasıl bir genç istiyor? Hadisi şerifte geçen Allah’ın (c.c) sevdiği gençlerin özellikleri nelerdir? İşte ayet ve hadislerle Allah'ın sevdiği gençlerin özellikleri...

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 21)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah çocukça (lâubâlî) davranışları olmayan, hayra yönelip hevâ ve hevesi terk eden vakar sahibi olgun genci sever.” (Ahmed, IV, 151)

Müslüman bir gencin, aslî kimliğini koruyup yaşatabileceği yegâne kültür ise, Kur’ân ve Sünnet kültürüdür.

MÜSLÜMAN GENCİN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER

Fakat gerek televizyon, gerek internet ve modalar, Kur’ân ve Sünnet kültüründen mahrum yetişen gençlerimize, Batı’nın, İslâm ahlâkından uzak kültürünü empoze etmektedir. Kendi büyük değerlerini yeterince ve lâyıkıyla tanıyamayan genç dimağlar da, hazin bir aşağılık kompleksi içerisinde, öz değerlerine yabancılaştırılmaktadır. Böylece global kültür ve güç odaklarının kuklası hâline getirilmektedir.

İngiltereʼnin eski başkanlarından William Ewart Gladstone’un (v. 1898) Lordlar Kamarasıʼnda pervâsızca sarf ettiği şu sözü, Batı dünyasının İslâmʼa ve müslümanlara bakış açısını anlamak bakımından ibretli bir misaldir:

“Kur’ân, müslümanların elinde oldukça, onlara kesin olarak gâlip gelmemiz imkânsızdır. Ya bu Kur’ân’ı müslümanların elinden almalıyız, ya da onları Kur’ân’dan soğutmalıyız.”

Dolayısıyla müslüman için Kur’ân’dan uzak bir hayat, hem dünyevî plânda bir esâret ve zillet sebebi, hem de uhrevî plânda mutlak bir ebediyyet intihârıdır.

Peki, şöyle bir düşünelim:

– Hayatın en bereketli devri olan gençlik zamanında, acaba Kur’ân-ı Kerîm’in tefsîrini okuyan kaç genç çıkar toplumumuzda?

– Peygamber Efendimiz (sav)’in bütün insanlığa numûne olan hayatını, kronolojisi dışında, hayat ölçüleri ve hikmetleri cihetiyle acaba genç neslin yüzde kaçı biliyor? Zira Peygamber Efendimiz’in yirmi üç senelik nebevî hayatı, Kur’ân kültürünün fiilî tefsîrinden başka bir şey değildir…

– İslâm’ı gerçek mânâsıyla yaşamak için gerekli olan inanç ve amel bilgilerinin yer aldığı bir ilmihal kitabını, acaba kaç kişi baştan sona okumuştur gençliğinde? Bu bakımdan günümüz gençliğinin en büyük ihtiyacı, gerek dış düşmanların ve onların içerideki yerli uzantılarının, gerekse de nefis ve şeytanın binbir tuzak ve hile ile hayatımızdan uzaklaştırmaya çalıştıkları Kur’ân ve Sünnet ölçülerine sımsıkı sarılmaktır. Bu sayede dünyevî ve uhrevî saâdetin yolunu doğru bir şekilde idrâk edip yanlış adreslerden ve çıkmaz sokaklardan kurtulmaktır. (Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Ekim-2013)

KAHRAMAN GENÇLER

10 yaşında îmân eden ve ömrünü ilim, irfan ve cihâd ile İslâm’a hizmetle tezyin eden Hazret-i Ali ve evlâtları Hasan ve Hüseyin -radıyallâhu anhüm– ne güzel gençlerdir.

Câfer bin Ebî Tâlib -radıyallâhu anh-; Habeşistan’a hicret edip Necâşî’nin huzûrunda müslümanları temsîlen ilim, hikmet ve cesaretle konuştuğunda 17 yaşlarında bir delikanlıdır.

Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-, ailesinin bütün servetini reddederek Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’in yanını tercih ettiğinde 18 yaşındadır. Birkaç yıl sonra da Medine’ye giderek orayı Kur’ân’la, firâseti ve tatlı diliyle fethetmiştir.

Efendimiz’in âzâd ettiği kölesi, kumandan olarak Mûte’ye gönderilip orada şehid olan Zeyd bin Hârise -radıyallâhu anh- îmân ettiğinde 15 yaşındadır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medine’ye hicret ettiğinde, Zeyd bin Sâbit -radıyallâhu anh- 11 yaşında bir yetimdir. Kendisi şöyle anlatır:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medine’ye geldiğinde beni huzûruna götürdüler. Efendimiz beni sevdi ve beğendi. Oradakiler;

«–Yâ Rasûlâllah! Bu, Neccâroğulları’ndan bir gençtir. Allâh’ın Sana inzâl buyurduğu sûrelerden on yedi tanesini ezbere biliyor!» dediler. Bu durum Peygamber Efendimiz’in çok hoşuna gitti…” (Ahmed, V, 186)

Üsâme bin Zeyd -radıyallâhu anhümâ-, yirmi yaşlarında iken Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarafından İslâm ordusunun kumandanı tayin edilir. Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’yi fethettiğinde 20 yaşında olan Attâb bin Esîd -radıyallâhu anh-’i oraya vali tayin eder.

Bu misalleri okuyan günümüz insanı, hayretlere düşebilir. Bu yaşlardaki gençler nasıl bu kadar büyük kararlar alabildiler, nasıl bu kadar büyük mes‘ûliyetler üstlendiler, bu kadar parlak muvaffakiyetler sergileyebildiler?

Hayret etmeleri normaldir. Çünkü maalesef devrimizde aynı yaştaki gençlerin çoğunda; böyle bir olgunluğu, böyle bir dirâyeti görebilmek mümkün olmamakta. Bunun sorumlusu, gençlerden ziyade onları yetiştirenlerdedir. Bir toplumun gençliği, istikbâlidir. Tarlaya ne ekildiyse o yetişir. Hazret-i Mevlânâ sorar:

“Hiç buğday ektin de arpa bittiğini gördün mü?”

Gençlerin kalbine hangi muhabbetler ilkā edildiyse, onlar filiz verir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- , gençlere; îman, ibâdet, tâat, hizmet, cihad, tebliğ tohumlarını ekti, onlardan böyle güzel bir nesil yetişti.

Bugün gençlerimizi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’in kıstas ve ölçüleriyle mi yetiştiriyoruz; yoksa onları, ekranlara, internete, sokakların insafına mı terk ediyoruz?

Hortlamış bir câhiliyye devrinde yaşıyoruz.

Kaynak: Altınoluk Dergisi (2g1d)