Cüneyd Altıparmak yazdı..
Siyasetin muhalefet bölümünde odaklandığı açıklama nihayet geldi. Sayın Akşener Afyon’da bir “miting” havasında konuştu. Bu konuşma üzerine birçok kulis bilgisi paylaşılmıştı ancak neredeyse tamamından farklı bir mecrada oldu açıklama. Konuşma yaklaşık yirmi sayfalık bir metinden oluşuyor. Konuşmayı üç bölümde inceleyebiliriz aslında. Birinci bölümde hükümet, ikinci bölümde muhalefet eleştirisi yaptı Akşener, son bölümde de İyi Parti ne yapacak ona ilişkin konuştu.
Hükümet eleştirisi!Hükümet eleştirisini ilk doksan günlük icraatları üzerinden ele aldı. Ancak yaşanan depremin etkileri ve ekonomik ortam göremezden gelen bu yaklaşımın ve eleştirilerin pek bir karşılığı yok. Zira konuşma metninde “fail” olarak gösterdiği hiçbir bakan veya bürokrat 28 Mayıs sonrası görevde değildi. Doksan günde bir sorun varsa ekonomik anlamda bundan öncekileri sorumlu tutmak mümkün değil. Bu bir mantık hatası. Hele konuşmanın bu bölümünün sonunda Şimşek’i takdir ettiğini beyan etmesi çelişkinin cabası.
Faili meçhul başarısızlıkGelelim ikinci bölümdeki hususlara. Akşener “net bir şey demeden, çok şey demek istedi”. Bu tip durumlarda mesajı yakalamak da, mesajın seçmene ulaşması da mümkün olmuyor. Terörler mücadele konusunda kararlılık vurgusu yaparken HDP ile olan ilişkinin zararlı olup olmadığı yönünde bir değerlendirme girmiyor konuşmada. FETÖ konusunda mücadeleye dair de bir açıklama mevzu edilmiyor. Seçimin kaybedilmesinden kendilerinin de sorumlu olduğunu iddia edenlere inat “biz kaç kere söyledik, gerekenler üstüne düşeni yapmadı” diyerek faili meçhul halde bırakıyor adeta. Tüm bunlar, tüm bu belirsizlik bir açık kapı arayışı. Oysa bağları tamamen koparmak istese Genel Başkan, şunlar oldu, şu kişiler böyle yaptı, ben de bunları dedim diyerek net bir tavır sergilerdi. Böylece biz köprülerin atıldığını anlayabilirdik. Ancak o da başarısızlığın kendisinden kaynaklanmadığını net; kimden kaynaklandığını ise muğlak belirtme yolunu seçti!
Muhalefeti yönetememe sorunu!Konuşmanın diğer bölümü ise ittifak sisteminin zararları(!) ile ilgili. Şahsen ben yeni sisteminin Türkiye siyasal tarihinde “göçebe anlayışa” dönen siyaset geleneğini “yerleşik düzene” geçirdiği düşünenlerdenim. Ancak Sayın Akşener, bu sistemin toplumu kutuplaştırdığından bahsediyor. Oysa milliyetçi bir çizgi ile HDP’nin ortaklaşmasını sağlayan bir sistem için böyle denebilir mi?(!) Yine konuşmanın bir çok yerinde ileri demokrasiden bahsedip “…aritmetik üzerinden yapılan, seçim hesapları sayesinde, aniden değere binen, marjinal siyasi ajandalar, makul toplumsal taleplerin, önüne geçiyor” demek ciddi bir çelişki. Zira kucaklayıcı olmak için tabi caizse küçük partileri de gündeme almak gerekiyor. Bu tür partilere gereğinden fazla anlam yükleme ise patronaj hatası olabilir, sistemin hatası değil.
Üçüncü yol mümkün mü?Anlaşılan İyi Parti bloku “olur da tutarsa” bir üçüncü yol olabiliriz mantığından hareket ediyor. Tüm partiler ittifaksız girsin diyor. Zaten yerel seçimlerde ittifak sistemi yok. Adaya göstermeme suretiyle sürece müdahil olunma söz konusu. Bir yandan bunu söyleyip 2019 İstanbul Seçimini başarılı göstermek de ayrıca bir tuhaflık içeriyor. Bu iki yönden ilginç. Birinci ittifak sistemi iyi değilse bu neden bir başarı örneği olarak veriliyor. İkinci olarak da HDP ile aynı adaya oy verilen ilk seçim olan bu seçim “HDP’den aslında bir rahatsızlık duyulmadığı” anlamına gelmiyor mu? Bu hamur çok su götürür derler ya, mesele de o şekilde. Ancak bir üçüncü yoldan ziyade Millet ve Cumhur ittifakına karşı bir el yükseltme olarak da okunabilir konuşma! Nihayetinde ortak adaysız belediye kazanılması zor. Bir biçimde bir iş birliği sağlamak zorunda partiler
Metine girmeyenlerMevcutlar üzerinden bakınca manzara yukardaki gibi. Birde vazgeçilenler var pek tabi. Her fırsatta Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin zararları tezi ile konuşan Akşener’in metinde olayı seçim sistemine indirgemesi 28 Mayıs’ta ikinci onayını da alan sistem tartışmasını rafa kaldıracak düzeyde sanırım. Üretim konusunda özellikle savunma sanayii anlamında aleyhe bir tutumun olmaması da önemli. En önemlisi ise Kılıçtaroğlu’nun “bize oy veren aydın kesim” açıklamasına benzer bir yaklaşımın metinde olmaması. Seçimin halka ve tercihine yönelik olan kısmına bir saygı belirtisi bu aslına.
Gelecek gün ne gösterir bilinmez. Demirel’in iki ifadesi ile yazımızı tamamlayalım ki bunları yakın zamanda hissedeceğiz:
“Dünkü güneşle bugünün çamaşırı kurutulmaz”
“Siyaset bu 24 saat bile uzundur”
Türkiye yeni bir eşikte.
Yeni ve milli bir muhalefet gömleğini kim giyecek?