Serdar ARSEVEN/ANKARA
Başörtülü olduğu için Meclis'te yemin ettirilmeyen Merve Kavakçı'nın Kuala Lumpur Büyükelçisi olarak atanmasına tepki gösterenlere tepki gösteren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakçı, 28 Şubat zulmünü ailesiyle birlikte en fazla yaşayan mağdurelerden. MİLAT'a konuşan Ravza Kavakçı, 28 Şubat zihniyetine has 'kin ve düşmanlıkların', Milletvekilliği 28 Şubat zorbaları tarafından gasp edilen Merve Kavakçı'nın Büyükelçi olarak atanmasının gündemde olduğu bu günlerde de sergilenmesine tepkisini şu sözlerle dile getirdi, 'Merve Kavakçı'ya hala kin ve nefret besleyenlere kızmıyor, acıyorum. Bu ruh hali 'insan' için yüktür. Yüce Allah'tan hepsine şifa diliyorum!'
Uzun yıllar önceu2026
Meclis'teu2026
'Bu hanıma haddini bildiriniz!' komutuyla saldırıya geçen güruhu2026
Özenle yetiştirilmiş emir erlerini Merve Kavakçı'nın üzerine salan 'malum zat'ın tavrında tecessüm eden 'dayatmacılığa' nasıl isyan edeceğini bilemez haldeki bir genç gazeteci.
Ben.
Şimdinin 'Çilesiz Goygoy Alayları'nı hayretle takip eden, ben!..
Meclis'in Basın Kulisi'nde, biçare ceylandan paylarına düşecekleri bekleyen 'sırtlanların' ulumalarını en yakından işiten o genç.
Hakaret ediyorlardı Merve Kavakçı Hanımefendi'yeu2026
Ben de gazeteciliği bir kenara bırakmış, cevap veriyordum!..
Tek başına!..
Orada bir kavga, aşağıda bir vahşet!..
'Bizim takım'ın milletvekilleri parça parça, kimi 'Aman rahatımız bozulmasın!' kıvamında, kimi gerçekten direnişte.
İnancımın düşmanları ve çaresiz bizler!..
Ben çıldırıyorum!..
Merve Hanımefendi'nin o vakitler yaşadığı mekan, bir apartman dairesi, Mebusevleri tarafındau2026
Evin karşı çaprazındaki okul, ablukaya alınmışu2026
Merve Hanımefendi'nin iffetine duydukları hıncı, bebelerden çıkartmaya çalışan 'etiketli' teröristler!..
Ev sarılmış!..
İçeride çocuklar.
Biri de, Ravza!...
Ravza Kavakçı!
Diyor ki, bendeniz genç gazeteciye:
'Sizin başörtülü muhabirimiz var mı?'
'Var, size destek için ben gönderdim!'
Ravza Hanım rahat bir nefes alıyor:
'Öyle mi, malu00fbm gazetelerden biri, bir muhabirine başörtüsü taktırıp evimize sızmak istedi diye düşündük ve kendisini içeri almadık, özür dileriz.'
'Hayır kardeşim, düşüncesizlik ettim.
Esas ben özür dilerim!..'
Yıllar yıllar sonrau2026
Ravza Hanım'ı o vakitler Başbakan olarak görev yapan Cumhurbaşkanımızın programını takip için gittiğim ABD'de görüyorum.
Doktorasını yapıyormuşu2026
Eski günlerden söz açılıyoru2026
'Ne günlerdi, Allah bir daha yaşatmasın.'
'Allah, Reis'e güç kuvvet versin!'
Amin!..
'Allah, ilk fırsatta bu millete yine kan kusturacak olan 28 Şubat zorbalarına fırsat vermesin!'
Amin!..
Ve yine yıllar sonrau2026
Ankara Temsilcimiz Bayram Zilan ve muhabirimiz Neşat Gündoğdu'yla, Ravza Kavakçı Hanımefendi'yi ziyaret ediyoruz.
Ben artık genç değilim, yaşlı sayılırım.
Ravza Hanımefendi genç ama çok tecrübeli, acılarla yoğrulmuş bir ruh.
Malu00fbm, Ravza Hanım bugün bir Başörtülü Milletvekili.
Ak Parti'nin İnsan Hakları'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı aynı zamanda.
'Hayırlı olsun' ziyareti.
Merve Kavakçı Hanımefendi'ye de hayırlı olsun, bugün ülkemizi şanla şerefle temsil makamındau2026
Büyükelçimiz.
Birileri saldırıyor yine.
Merve Hanımefendi'nin örtüsüne kinlerinde zerre eksilme yok.
Konuşuyoruz, Ravza Kavakçı Hanımefendi'yleu2026
Buyurunuz efendim:
Bugünlerin hayalini bile kurmak zordu değil mi o 28 Şubat'ın karanlık günlerinde; Erdoğan Cumhurbaşkanı,Yıldırım Başbakan, başörtüsü bütün kamu kurumlarında serbest ve Merve Kavakçı Hanımefendi'nin başörtülü kardeşi Milletvekiliu2026
-Asla hayal edemezdim. Şunu söyleyeyim, ben çok iyimser bir insanım. Küçük yaştan itibaren karşı karşıya kaldıklarım, zorluklar, belirli noktalarda oluşan beklentiler, özellikle ablamla yaşadığım tecrübeu2026 Onun dua edeni çok olmasına rağmen, destek olmasını bekleyeceğimiz insanların korkması, söz verenlerin tutmaması, dostların sonradan yol çevirmesiu2026 Bunları, hatta ailemiz kuzenler vs. boyutunda da yaşadık. Merve Kavakçı'ya adeta vebali muamelesiu2026 Çok üzücüydü.
Bu da var değil mi, bir vakitler bugün yanınızdaymış gibi görünen çokları sizden kaçıyordu?!
-O süreçler, tabi çok üzücüydü. Ben iyimser bir insanım. Şöyle söyleyeyim. Anneannemin yaşadığı, annemin mesleğine veda etmek zorunda bırakılması, ablamın dünya önünde 'siyasi tarihimizde eşi benzeri olmayan' -bir siyasi linçe tabi tutulması... Cumhurbaşkanı, Başbakan ve o dönemin acımasız medyası tarafından bir kadına haddi nasıl bildirilir? Siyasi literatürümüzde söyle bir ifadenin utanç verici bir şekilde geçmesinin akabinde, kızımın da yaşadığı zorluklar. -Allah'ın lütfu başka bir yerde okuma imkanı buldu-. Benim gibi hayalperest , iyi niyetli, ümitvar bir insanda bile oluşan düşünceleru2026 'Acaba torunlarım görür mü, torunlarımın torunları görür mü?' diye düşünürken, biz hayattayken bu durumun ortadan kalkmış olması elhamdülillah çok büyük bir şey, adeta mucize. Bazen şu söyleniyor, farklı kesimler tarafından: Bu artık konuşulmasın. Zaten o dönem yasağı destekleyenlerin bir kısmı, 'utanıyorlar mı' bilmiyorum. Acımasız insanlar, 'Yeter artık, mağdur edebiyatı yapmayın' diyorlar. Yara şu anda kanamıyor ama izleri var. Onun için Allah bize bunu sorar, anlatmamız lazım. Hemen şöyle bir şey söyleyeyim. Bir anekdot: Selfie çekiyor ya gençler, ben 'beyin fotoğrafları'na inanıyorum. Seçim çalışması yaparken sokakta beni çevirip 'Ay yavrum sen Merve kızımın bacısı mısın?' diyen amcadan, 'Ben o zaman hiçbir şey yapamadım!' diyerek karşımda hiç çekinmeden ağlayan koca delikanlıdan, 'O gün annem çok üzülmüştü, ben hatırlıyorum' diyen gençlere kadar insanlar bu hadiseyi unutmamışlar. Onun için 2 Mayıs 1999'da Merve Kavakçı Meclis'e girdiğinde yaşananlar herkesin beyninde vardır. Benim beynimde şöyle bir fotoğraf var, hemen şöyle bir ileriye saralım: 30 Ağustos kutlamaları, hayatımda ilk defa bir Cumhurbaşkanı tarafından resmi olarak bir de milletvekili olarak, Külliye'ye gidiyoruz. Akşam namazı vakti gelmiş. Hemen girer girmez mescitte namazımızı kılıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi çok şık, çok güzel milletimize yakışır bir yer. Milletimiz orada. Yanımdan üst rütbeli bir komutan geçiyor, İçim fena oluyor- yanımda eşi hanımefendi üzende çok 'şık' bir giysi. Bakıyorum ama sanki tepeden dronla bakıyormuş gibiyim o anda. Çünkü beynim fotoğraf çekmeye başlamış. Yanımdan üst rütbeli çok kıymetli bir komutanımız geçiyor eşiyle beraber. Biraz daha bakıyorum ileride bir Bakan Hanımefendi başörtülü, ona bakıyorum. Biraz sonra program başlıyor. Programda şehitler için Kur'an-ı Kerim okunuyor. Sanatçılar var, sporcular var, ben varım. Muhteşem bir fotoğraf. Sonra diyorum ki 'Ben bu anı yaşıyor muyum? Gerçekten oldu mu?', 'Elhamdülillah' diyorum. Yani o anda içimden geçen, gidip secdeye kapanıp şükretmek. Tabi onu yapmıyorum, topluluk içinde oluyor ama böyle fotoğraflar var beynimde. Koşuşturma arasında unutuyorum, dönem dönem kendime soruyorum bu durumu, inanamıyorum. Biz ailecek bunu farklı bir şekilde yaşadık. Çok insan bana Merve diye sesleniyor, beni hiç rahatsız etmiyor. Ben Yusuf Hoca'nın kızı, Birol Hoca'nın kızı, Erva'nın annesi işte Doktor Bey'in eşi. Bu sıfatlar beni mutlu ediyor. Ama hakkımda yazılar yazıyorlar, 'Merve Kavakçı'nın kardeşi olmasından başka hiçbir özelliği olmayan' diye yazıyorlar. Şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti'nin 25. 26.Dönem Milletvekili olmak, bu şerefli milleti temsil etmek, benim için öyle bir şeref kiu2026 O ilk başörtülü milletvekilinin dava arkadaşı olmak, onun yanında olmak, onun korumalığını, danışmanlığınıu2026 Belki de o benim ablam ama 'ablalığını yapmak' ve onunla beraber o korkunç geceleri yaşamaku2026 Siyasi tecrübeyi edinmeku2026 Senelerce, birlikte vebalı muamelesine maruz kalmak pahasına, ben o şerefi hiçbir şeye değişmem. O tecrübe hayatımın tecrübesiydi. Aradan seneler geçti, daha rahat konuşuyoruz. Bugüne geleceğimi bilmeden bile, affetmeyi, insanları olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim.
'KULLUK BİLİNCİYLE HAREKET ETMEYE ÇALIŞIYORUM'
Neler yaşadı bu ülke, ne badireler atlattı. Sayın Cumhurbaşkanı 'Metal yorgunluğu' diyor yau2026 Ne oldu bu insanlara?
-O tabi bizim bireysel mücadelemiz. Günlük mücadelede kaybedenler var kazananlar var. Öncelikleri farklı olanlar var. Ben arada bir kul olarak, kendimi tanımlarken nasıl tanımlarım? Hukuksal olarak, kadın diyebilir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diyebilir, etnik kimlik kullanılabilir. Ben önce 'kul olmaya çalışan bir insanım' diye düşünüyorum. Yani her şeyden önce 'Allah'a kul olarak benim bunu yapmam doğru mu? Rızasını güder mi?' muhasebesini insan bir şekilde kaybederse yoldan çıkması çok kolay. Makam, para belirli maddi şeyler, bunlar insanın yolunu şaşırmasına çanak tutuyor. İnsanın yolunu şaşırması çok kolay. Onun için zaman zaman korktuğumda endişelendiğimde diyorum ki, babam da der ki -benim de o mana da fıkıh hocam hem babam olması hasebiyle ilk hocam olmasın hasebiyle yani- 'doğru yolda sabit kalırsan, yanlış yapmazsan, mümkün olduğu kadar az günaha bulaşırsan, doğruyu yaptın'. Kendi adıma şunu söyleyeyim, çok büyük şeref ama bu koltuğun yarın öbür gün gideceğini biliyorum. Konuşurken de söylüyorum. Bulunduğumuz yerdekilere bazen bunların dikkatini çekmek için eğer sıkıntılar varsa 'En yakın kabristan nerede' diyorum, sağ olsunlar bir yerler gösteriyorlar. Eminim orda çok mübarek insanlar da var, kendilerini 'vazgeçilmez' zannedenler, 'ben olmazsam gitmiyor' diyenler. Ben biliyorum ki ben olmasam da bu dünya döner. Biz onu ablamla kısıtlı bir zaman yaşadık. Birdenbire onun şahsında öyle bir karakter oluşturuldu ki, hala onun namına saldıranlar var, çok ilginç! Onun, büyükelçilik vazifesine başlayacak olmasının söylenmesiyle beraber eski saldırılar başladı yine. Had bildirmeye doyulamıyor. Yani bunlar yaşanıyor, ondan dolayı devamlı kendime hatırlatıyorum. Bak bugün ne yaptın? Kim için yaptın? Doğru ne yaptın, yanlış ne yaptın? Ne yapabilirdin, yapmadın? Uyuyamıyorum vebal ve sorumluluğumu düşündüğüm içinu2026 Onun için bir şekilde işimi yapmaya çalışıyorum. Böyle bir durum. Benim adıma böyle. Ama bu yolda güzel şeyler de oluyor. Daha önce yüzüme bakmayan insanlar ceketini ilikliyor. Yardım istediğimde 'Abi burada eziyet görüyorum ya da birisine eziyet yapılıyor, yardım edelim kurtaralım bu insanı bu zalim idarecisinden ya da bu zalim insandan' diye, kapısına gittiğimde yüzüme bakmayanlar, şimdi bana kapılarını açıyor. Tabi herkes temsil edilen makama hürmet etmeli. Ama bunlar gerçek insanlar değil, 'sanal insanlar', hürmetleri de sanal. Onun için herkese eşit hizmet vermeye çalışarak, derde deva olmaya çalışaraku2026
'CUMHURBAŞKANIMIZ BUNCA SENE NASIL SABRETMİŞ!'
En büyük yük Sayın Cumhurbaşkanı'nın üzerinde.. 'Yalnızım' dedi bir keresindeu2026
-Beni zorlayan bir özellik aşırı empati kurmak. Şu kısa sürede, milletvekilliği ve Genel Başkan Yardımcılığında bile, yedi 24 öyle ilginç saldırılara maruz kaldım kiu2026 Ablamla yaşadıklarımdan sonra benim bunlara alışkın olmam lazım. Sosyal Medya'da ailenize, eşinize, bütün neslinize, gelecek nesillere, yüz yüze söyleyemeyeceklerini insanlar acımasızca söyleyebiliyor. Üzülüyorum ben tabi. Her üzüldüğümde diyorum ki, 'Cumhurbaşkanımız bu kadar sene nasıl sabır etmiş'. Hatta bazen öyle dönemler oluyor ki, öyle bir hakarete maruz kalıyor ki yani dese ki 'Yarabbi ben uğraştım, bu kadar oluyor, yani ne yapayım' diyerek kenara çekilseu2026 Nasıl sabrediyor diye çok düşünüyorum. Yük çok büyük, sorumluluk çok büyük... Bazı insanlar var Meclis'te öyle başka yerlerde, öyle aynı çatı altındasınız ve idare etmek zorundasınız birbirinizi. Bir insan nasıl bir eş olacağını evlenmeden bilemez. O tecrübeyi edinmeden bilemezsiniz nasıl olacağını. Denemeden bilemezsiniz. İnsanın arkadaşları da yoldan çıkarabilir, yanlış yapabilir. Yani yorucu bir süreç. Bu konuda tarafımı söylüyorum; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın hayranlıkla karşıladığım en güzel özelliklerimden bir tanesi, insan olarak belirli inandığı şeylerden asla taviz vermemesi. Pınarhisar'da hapisteydi oradan, 'Merve Kardeşim nedir durum?' diye kendisi ya da ailesi, bu takibi yapardı. Başörtüsü meselesinin çözülmesinde dik duruşunu devam ettirdi. 'Gerekirse baldıran zehri içerim ama bunu yaparım' demesi, bunu daha önce gördüğümüz hiçbir siyasetçi yapmamıştı. Özellikle benim büyüdüğüm Türkiye de bir 'devlet baba' vardı. 'Devlet Baba'nın, baba sıfatını hak etmeyen, tepeden baktığı vatandaşları böcek gibi ezebilen onlara ders vermek için 80 darbesinde olduğu gibi çatır çatır kemiklerinin hayalleri üzerinden geçebilen bir devlet anlayışı vardı. Asla gülümsemezdi. Üstündü, kendine karşı yapılan suçları asla affetmez, bana karşı yapılan suçları affedebilirdi. Şu anda başka bir 'devlet baba' var. Belki azametli görüntüsüyle kimilerini ürkütüyor. Ama kollarını açıyor. Mazlumun karşısında boynu bükük, onunla beraber gözyaşı döküyor. 'Bize gel çay iç' diyen çocuğun evinde çay içiyor. Dünya mazlumlarına destek oluyor. Zalimlere karşı dimdik duruyor.
'TÜRKİYE'NİN YERİNİ BİLMİYORLARDI!
Şöyle bir problem görüyor musunuz: Sanki Sayın Erdoğan'ın, sizlerin görüşleri iç ve dışta fazla dillendirilemiyor, algı yönetiminde hakimiyet başkalarında?
Anlatabilme konusunda eksik kaldık. Parti olarak Dış İlişkiler Birimi'nin fahri üyesiydim, önceden devamlı heyetlerde yer alıyordum. Belki geç kaldığımız noktalar oldu. Anlatmaya çalışıyoruz. Bunun yanında bir de algı da var. Benim büyüdüğüm Türkiye'yi biz çok önemli zannediyorduk ama uluslararası anlamda esamesi yoktu. Şu anda uluslararası anlamda belki 'süper güç' demesek de 'etkili, güçlü ülke' diyebiliriz. Eskiden dünyanın en önemli ülkesi gibiydi ama yurtdışına çıkanlar öyle olmadığını görüyordu. Yeri dahi bilinmezdi. Kasıtlı bir algı kampanyası da, Recep Tayyip Erdoğan üzerinden yürütülüyor. Üzülürüm yayın yaparken kullanılan acımasız dile, ama derim ki 'bir şey yazıyorlarsa ve bunlar etkili oluyorsa demek ki ben daha fazla çalışmalıyım'.
'BAKAN OLDUKTAN SONRA TANIMAZLIKTAN GELENİ GÖRDÜM!'
Nasıl yapılacak o eski ruh yeni yorumlarla nasıl geri gelecek?
Benim için ümit verici şey şu; 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı'mızın sözüyle belki ona oy vermeyenler de sokaktaydı. Çünkü sözüne güveniyordu. Bu çok kıymetli bir şey. Büyük bir hadise. Bizim dava insanlarını bulmamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın bize talimatları, 'Teşkilat olarak bizim 'ben bu partiye girersem onlar beni nereye götürür.' değil de, 'Ben neler katabilirim, yükü nasıl alabilirim?' diyen insanlara ihtiyacımız var. Bulmak nasıl kolay mı bilmiyorum. Zor. Çünkü ben de yaşadım. Şu arkadaşımdan iyi idareci olur dediğim arkadaşım, idareciler arasında en düşüğüne çıktığında beni tanımazlıktan geldi. Bunu yaşadım. Aaaa dedim. Bu arkadaşım mazlumdu ve ben ona üzülüyordum. Mazlum kalmış olsaydı zalim bir idareci olmazdı zaten. Yani zulme engel olsaydık ve ben onu idareci olarak tavsiye etmeseydim. Bilmiyordum. Çünkü o kişiyi bir makamda görmemiştim. Demek ki öyleymiş. Öyle insanlar varsa teşkilatta yani milletvekili olup kimsenin yüzüne bakmıyorsa, Genel Başkan Yardımcısı, Bakan olup ya da Belediye Başkanı olup neyse vazifesi, tanımazlıktan geliyorsa, aile içinde teşekkür edip onları evlerinde istirahate davet etmemiz lazım.
İnsan Hakları alanında faaliyet gösteriyorsunuz? Fitne çok, mağdurum diyen çok, mağdurum deyip de zalim olan çoku2026 Zor bir dönemdeyiz ve şu anda o yaşadığımız 15 Temmuz'u 250 şehidimiz ve 2194 gazimiz ve sokaklara çıkan milletimizin sayesinde atlattık. Tabi Sayın Cumhurbaşkanımızın daveti ve akabinde yaşanan süreç. Ama travma hala devam ediyor. Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye'de hukuk var. Hukukun eksiklikleri varsa o da bizim sorumluluğumuz. Yani hükümetin sorumluluğu bunu da bir yandan gidermeye çalışıyoruz. Hem yarayı tedavi edip hem mağdur kalmasın. Ama bir algı operasyonu var. Mağduriyet çokça kullanılıyor. Allah yanlış yapmaktan korusun bizi.. -Son olarak, Merve Kavakçı Hanımefendi'nin büyükelçiliği olmasına tepkiler?.. -Merve Kavakçı'ya saldırıya devam edilmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Merve Kavakçı'ya hala kin ve nefret besleyenlere kızmıyor, acıyorum. Bu nasıl ruh halidir, bu ruh hali 'insan' için yüktür. Yüce Allah'tan hepsine şifa diliyorum!