Hendek Savaşı'nın anlatıldığı Ahzab suresi Türkçe okunuşu nasıldır? Kuran'da 33. sırada yer alan Ahzab suresi 73 ayetten oluşuyor. Medine'de nazil olan Ahzab suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ile manasına haberimizde ulaşabilirsiniz. Ahzab Suresi meali ve Latin harflerle Arapça okunuşu
Bismillahirrahmanirrahim
33/AHZAB-1: Ya eyyuhen nebiyyuttekillahe ve la tutıil kafirine vel munafikin(munafikine), innallahe kane alimen hakima(hakimen). Ey Nebi (Peygamber), Allah'a karşı takva sahibi ol! Ve kafirlere ve münafıklara itaat etme! Muhakkak ki Allah; Alim'dir (en iyi bilen), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibi).
33/AHZAB-2: Vettebi' ma yuha ileyke min rabbik(rabbike), innallahe kane bima ta'melune habira(habiren). Ve sana Rabbinden vahyedilene tabi ol. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.
33/AHZAB-3: Ve tevekkel alallah(alallahi) ve kefa billahi vekila(vekilen). Ve Allah'a tevekkül et. Ve Allah, vekil olarak yeter.
33/AHZAB-4: Ma cealallahu li raculin min kalbeyni fi cevfih(cevfihi), ve ma ceale ezvacekumullai tuzahırune min hunne ummehatikum, ve ma ceale ed'ıyaekum ebnaekum, zalikum kavlukum bi efvahikum, vallahu yekulul hakka ve huve yehdis sebil(sebile). Allah bir adama göğsünde iki kalp kılmadı (yaratmadı). Zihar yaptığınız (sen bana benim annemin sırtı gibisin diyerek boşamak istediğiniz) zevcelerinizi sizin anneleriniz kılmadı. Ve evlatlıklarınızı, sizin oğullarınız kılmadı. İşte bunlar sizin ağızlarınızdaki sözlerdir. Ve Allah hakkı söyler. Ve O, (Kendine ulaştıran) yola hidayet eder.
33/AHZAB-5: Ud'uhum li abaihim huve aksatu indallah(indallahi), fe in lem ta'lemu abaehum fe ıhvanukum fid dini ve mevalikum, ve leyse aleykum cunahun fima ahta'tum bihi ve lakin ma taammedet kulubukum, ve kanallahu gafuren rahima(rahimen). Onları (evlatlıklarınızı) babalarının namı ile çağırın. Bu, Allah'ın katında daha adaletlidir. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Ve hata ettiğiniz şeylerden dolayı sizin için günah yoktur. Fakat kalplerinizin taammüden (kasten) yaptırdığı şeylerden (günah vardır). Ve Allah Gafur'dur (günahları sevaba çeviren), Rahim'dir (Rahim esmasıyla tecelli eden).
33/AHZAB-6: En nebiyyu evla bil mu'minine min enfusihim ve ezvacuhu ummehatuhum, ve ulul erhami ba'duhum evla bi ba'dın fi kitabillahi minel mu'minine vel muhacirine illa en tef'alu ila evliyaikum ma'rufa(ma'rufen), kane zalike fil kitabi mestura(mesturen). Nebi (Peygamber), mü'minler için kendi nefslerinden daha evladır (yakındır). Ve O'nun (Nebi'nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, Allah'ın Kitab'ında, mü'minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab'ta satır satır yazılıdır.
33/AHZAB-7: Ve iz ehazna minen nebiyyine misakahum ve minke ve min nuhın ve ibrahime ve musa ve isebni meryeme ve ehazna minhum misakan galiza(galizan). O zaman ki; Biz, nebilerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrahim'den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
33/AHZAB-8: Li yes'eles sadikine an sıdkıhim, ve eadde lil kafirine azaben elima(elimen). Sadıklara sadakatlerini sorması içindir. Ve kafirlere elim bir azap hazırladı.
33/AHZAB-9: Ya eyyuhellezine amenuzkuru ni'metallahi aleykum iz caetkum cunudun fe erselna aleyhim rihan ve cunuden lem terevha, ve kanallahu bima ta'melune basira(basiren). Ey amenu olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın. Size (üzerinize) ordular gelmişti. O zaman, onların üzerine, rüzgar ve sizin göremediğiniz ordular gönderdik. Ve Allah, yaptığınız şeyleri görendir.
33/AHZAB-10: İz caukum min fevkıkum ve min esfele minkum ve iz zagatil ebsaru ve belegatil kulubul hanacire ve tezunnune billahiz zununa(zununen). Onlar, sizin yukarınızdan ve aşağınızdan üzerinize geldiği ve gözlerin yıldığı ve kalplerin hançereye ulaştığı (yüreklerin ağza geldiği) zaman, Allah'a karşı zanlarda bulunuyordunuz.
33/AHZAB-11: Hunalikebtuliyel mu'minune ve zulzilu zilzalen şedida(şediden). Orada mü'minler imtihan edildiler. Şiddetli sarsıntı ile sarsıldılar.
33/AHZAB-12: Ve iz yekulul munafikune vellezine fi kulubihim maradun ma vaadenallahu ve resuluhu illa gurura(gururan). Ve münafıklar ve kalplerinde maraz (hastalık, şüphe) bulunanlar: "Allah ve resulü gururdan (aldatmaktan) başka bir şey vaadetmedi." diyorlardı.
33/AHZAB-13: Ve iz kalet taifetun minhum ya ehle yesribe la mukame lekum ferciu, ve yeste'zinu ferikun minhumun nebiyye yekulune inne buyutena avretun ve ma hiye bi avreh(avretin), in yuridune illa firara(firaran). Ve onlardan bir taife (topluluk): "Ey Yesrib (Medine) halkı, sizin için (burada) duracak yer yok! Artık dönün." dedi. Onlardan (diğer) bir grup, peygamberden: "Muhakkak ki evlerimiz muhafazasızdır (korumasızdır)." diyerek izin istiyorlardı. Ve evleri korumasız değildi, sadece (savaştan) kaçmak istiyorlardı.
33/AHZAB-14: Ve lev duhılet aleyhim min aktariha summe suilul fitnete le atevha ve ma telebbesu biha illa yesira(yesiran). Ve eğer onların üzerine, onun (şehrin) her tarafından girilseydi ve sonra da fitne (çıkarmaları) istenseydi, mutlaka ona (fitneye, karışıklığa) gelirlerdi (fitne çıkarırlardı). Pek azı hariç, orada kalmazlardı.
33/AHZAB-15: Ve lekad kanu ahedullahe min kablu la yuvellunel edbar(edbare), ve kane ahdullahi mes'ula(mes'ulen). Ve andolsun ki onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a ahd vermişlerdi. Ve Allah'ın ahdi bir mesuliyettir (sorumluluktur).
33/AHZAB-16: Kul len yenfeakumul firaru in ferertum minel mevti evil katli ve izen la tumetteune illa kalila(kalilen). De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçarsanız firar (kaçış), size bir fayda sağlamaz. O zaman az bir süre hariç, metalandırılmazsınız."
33/AHZAB-17: Kul men zellezi ya'sımukum minallahi in erade bikum suen ev eradebikum rahmeh(rahmeten), ve la yecidune lehum min dunillahi veliyyen ve la nasira(nasiren). De ki: "Eğer Allah sizin için bir kötülük dilese, sizi Allah'tan kim korur (koruyabilir)? Veya sizin için rahmet dilese..." Onlar Allah'tan başka kendilerine dost ve yardımcı bulamazlar.
33/AHZAB-18: Kad ya'lemullahul muavvikine minkum vel kailine li ıhvanihim helumme ileyna, ve la ye'tunel be'se illa kalila(kalilen). Sizden muavvik olanları (Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e yardıma mani olanları) ve kardeşlerine: "Bize gelin." diyenleri, Allah kesinlikle biliyordu. Ve onlar, pek azı hariç, savaşa gelmezler.
33/AHZAB-19: Eşıhhaten aleykum fe iza cael havfu reeytehum yenzurune ileyke teduru a'yunuhum kellezi yugşa aleyhi minel mevt(mevti), fe iza zehebel havfu selekukum bi elsinetin hıdadin eşıhhaten alel hayr(hayrı), ulaike lem yu'minu fe ahbetallahu a'malehum, ve kane zalike alallahi yesira(yesiren). Size karşı cimridirler. Fakat korku gelince, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimse gibi gözleri dönmüş olarak sana baktıklarını görürsün. Hayra karşı, keskin dilleri ile (yaralayıcı sözlerle) sizi incitirler. İşte onlar mü'min değildirler. Bu sebeple Allah, onların amellerini heba etti (yok etti). Ve işte bu, Allah'a göre çok kolay oldu.
33/AHZAB-20: Yahsebunel ahzabe lem yezhebu, ve in ye'til ahzabu yeveddu lev ennehum badune fil a'rabi yes'elune an enbaikum, ve lev kanu fikum ma katelu illa kalila(kalilen). Onlar (münafıklar), birliklerin (düşman birliklerinin) gitmediğini sanıyorlar. Eğer birlikler gelseler, Arapların arasında olup (arasına karışıp), sizin haberlerinizi sormak isterlerdi. Ve şayet sizin aranızda olsalardı, pek azı hariç, savaşmazlardı.
33/AHZAB-21: Lekad kane lekum fi resulillahi usvetun hasenetun limen kane yercullahe vel yevmel ahıre ve zekerallahe kesira(kesiren). Andolsun ki, sizin için ve Allah'a ve ahiret gününe (Allah'a ulaşma gününe) ulaşmayı dileyen ve Allah'ı çok zikredenler için, Allah'ın Resul'ünde güzel bir örnek vardır.
33/AHZAB-22: Ve lemma real mu'minunel ahzabe kalu haza ma vaadenallahu ve resuluhu ve sadakallahu ve resuluhu ve ma zadehum illa imanen ve teslima(teslimen). Ve mü'minler, (düşman) birliklerini gördükleri zaman: "Bu (zafer), Allah'ın ve O'nun Resul'ünün vaadettiği şey. Allah ve O'nun Resul'ü doğru söyledi." dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.
33/AHZAB-23: Minel mu'minine ricalun sadaku ma ahedullahe aleyh(aleyhi), fe minhum men kada nahbehu ve minhum men yentezıru ve ma beddelu tebdila(tebdilan). Mü'minlerden bir kısım erkekler, Allah'a yaptıkları ahde (savaşta şehit oluncaya kadar sebat edeceklerine dair verdikleri söze) sadık kaldılar. Böylece onlardan bir kısmı verdiği sözü yerine getirdi (şehit oldu), bir kısmı da (şehit olmayı) bekliyorlar. Ve onlar, (ahdlerinden) bir şey değiştirmediler.
33/AHZAB-24: Li yecziyallahus sadıkine bi sıdkıhım ve yuazzibel munafıkine in şae ev yetube aleyhim, innallahe kane gafuren rahima(rahimen). (Bu), Allah'ın sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafatlandırması ve münafıklara azap etmesi veya dilerse tövbelerini kabul etmesi içindir. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahim'dir (rahmet eden, Rahim esmasıyla tecelli eden).
33/AHZAB-25: Ve reddallahullezine keferu bi gayzıhim lem yenalu hayra(hayran), ve kefallahul mu'mininel kıtal, ve kanallahu kaviyyen aziza(azizen). Ve Allah, kafirleri öfkeleriyle geri çevirdi, bir hayra nail olamadılar (galip gelemediler). Ve Allah, savaşta mü'minlere (onları galip kılarak) kafi geldi. Ve Allah; Kaviyy'dir (kuvvetli), Aziz'dir (yüce, galip).
33/AHZAB-26: Ve enzelellezine zaheruhum min ehlil kitabi min sayasihım ve kazefe fi kulubihimur ru'be feriykan taktulune ve te'sirune ferika(ferikan). Ve kitap ehlinden onlara arka çıkanları (yardım edenleri) kalelerinden indirdi. Ve onların kalplerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyordunuz ve bir kısmını esir alıyordunuz.
33/AHZAB-27: Ve evresekum ardahum ve diyarehum ve emvalehum ve ardan lem tetauha, ve kanallahu ala kulli şey'in kadira(kadiran). Ve sizi onların topraklarına, diyarlarına (ülkelerine), mallarına ve ayak basmadığınız arazilerine varis kıldı. Ve Allah herşeye kaadirdir.
33/AHZAB-28: Ya eyyuhen nebiyyu kul li ezvacike in kuntunne turidnel hayated dunya ve ziyneteha fe tealeyne umetti'kunne ve userrihkunne serahan cemila(cemilen). Ey Nebi (Peygamber)! Zevcelerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, o zaman gelin sizi metalandırayım (mehrinizi vereyim). Ve sizi güzel bir bırakışla boşayayım."
33/AHZAB-29: Ve in kuntunne turidnallahe ve resulehu veddarel'ahırete fe innallahe eadde lil muhsinati minkunne ecren azima(azimen). Ve eğer siz, Allah'ı ve O'nun Resul'ünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, aranızdan muhsin kadınlar için büyük ecir (mükafat) hazırladı.
33/AHZAB-30: Ya nisaen nebiyyi men ye'ti min kunne bi fahışetin mubeyyinetin yuda'af lehel'azabu dı'feyn(dı'feyni), ve kane zalike alallahi yesira(yesiran). Ey Peygamber Hanımları! İçinizden kim açıkça bir fuhuşla (kötülükle), gelirse (yaparsa), ona azap iki kat artırılır. Ve bu, Allah'a göre kolaydır.
33/AHZAB-31: Ve men yaknut min kunne lillahi ve resulihi ve ta'mel salihan nu'tiha ecreha merreteyni ve a'tedna leha rızkan kerima(kerimen). Ve sizden kim, Allah ve O'nun Resul'üne kanitin olursa (huşu ile bağlanırsa) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa ona, ecrini iki kat veririz. Ve onun için Biz, kerim rızık hazırladık.
33/AHZAB-32: Ya nisaen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe la tahda'ne bil kavli fe yatmaallezi fi kalbihi maradun ve kulne kavlen ma'rufa(ma'rufen). Ey Peygamber Hanımları! Siz (diğer) kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi iseniz artık sözü yumuşak söylemeyin (erkeklerle çekici bir şekilde konuşmayın). O taktirde kalbinde maraz (nifak, fitne, şehvet) bulunan kimse tamah eder (arzu duyar). Ve maruf (ciddi) söz söyleyin.
33/AHZAB-33: Ve karne fi buyutikunne ve la teberrecne teberrucel cahiliyyetil ula ve ekımnes salate ve atinez zekate ve atı'nallahe ve resuleh(resulehu), innema yuridullahu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathira(tathiran). Ve evlerinizde karar kılın (oturun). Evvelki cahiliyye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Namazı ikame edin ve zekatı verin. Allah ve O'nun Resul'üne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor.
33/AHZAB-34: Vezkurne ma yutla fi buyutikunne min ayatillahi vel hikmeh(hikmeti), innallahe kane latifen habira(habiren). Ve evlerinizde Allah'ın ayetlerinden okunanları ve hikmeti zikredin. Muhakkak ki Allah; Latif'tir (lütuf sahibi), Habir'dir (herşeyden haberdar).
33/AHZAB-35: İnnel muslimine vel muslimati vel mu'minine vel mu'minati vel kanitine vel kanitati ves sadikine ves sadikati ves sabirine ves sabirati vel haşiine vel haşiati vel mutesaddikine vel mutesaddikati ves saimine ves saimati vel hafızine furucehum vel hafızati vez zakirinallahe kesiren vez zakirati eaddallahu lehum magfireten ve ecren azima(azimen). Gerçekten İslam olan (Allah'a teslim olan) erkekler ve İslam olan kadınlar ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşu duyan erkekler ve huşu duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve Allah'ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! Allah, onlar için mağfiret ve azim bir ecir (mükafat) hazırladı.
33/AHZAB-36: Ve ma kane li mu'minin ve la mu'minetin iza kadallahu ve resuluhu emren en yekune lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya'sıllahe ve resulehu fe kad dalle dalalen mubina(mubinen). Ve mü'min erkek ve mü'min kadının, Allah ve O'nun Resul'ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O'nun Resul'üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalalet ile sapmış olur.
33/AHZAB-37: Ve iz tekulu lillezi en'amallahu aleyhi ve en'amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllah ve tuhfi fi nefsike mallahu mubdihi ve tahşen nas(nase), vallahu ehakku en tahşah(tahşahu), fe lemma kada zeydun minha vetaran zevvecna keha likey la yekune alel mu'minine haracun fi ezvaci ed'ıyaihim iza kadav min hunne vetara(vetaran), ve kane emrullahi mef'ula(mef'ulen). Ve Allah'ın, onu ni'metlendirdiği ve senin de kendisini ni'metlendirdiğin kişiye: "Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah'a karşı takva sahibi ol." demiştin. Allah'ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alakasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlatlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü'minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah'ın emri yerine getirilmiş oldu.
33/AHZAB-38: Ma kane alen nebiyyi min harecin fima faradallahu leh, sunnetallahi fillezine halev min kabl(kablu), ve kane emrullahi kaderen makdura(makduran). Nebi için, Allah'ın O'na farz kıldığı şeyi (yerine getirmesinde) O'na bir güçlük yoktur. Daha önce gelip geçenler için de Allah'ın sünneti buydu. Allah'ın emri, taktir edilmiş bir kader idi (yerine getirildi).
33/AHZAB-39: Ellezine yubelligune risalatillahi ve yahşevnehu ve la yahşevne ehaden illallah(illallahe), ve kefa billahi hasiba(hasiban). Onlar (nebiler, peygamberler), Allah'ın risaletini tebliğ ederler ve O'na huşu duyarlar ve Allah'tan başka hiç kimseden korkmazlar. Ve Allah, hesap görücü olarak kafidir.
33/AHZAB-40: Ma kane muhammedun eba ehadin min ricalikum, ve lakin resulallahi ve hatemen nebiyyin(nebiyyine), ve kanallahu bi kulli şey'in alima(alimen). Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resul'ü ve Nebiler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
33/AHZAB-41: Ya eyyuhellezine amenuzkurullahe zikren kesira(kesiran). Ey amenu olanlar! Allah'ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
33/AHZAB-42: Ve sebbihuhu bukreten ve asila(asilen). Ve O'nu, sabah akşam tesbih edin.
33/AHZAB-43: Huvellezi yusalli aleykum ve melaiketuhu li yuhricekum minez zulumati ilen nur, ve kane bil mu'minine rahima(rahimen). Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salavat (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O'nun melekleridir ki O, mü'minlere Rahim(dir). (Rahim esmasıyla tecelli eden).
33/AHZAB-44: Tehiyyetuhum yevme yelkavnehu selam(selamun), ve eadde lehum ecren kerima(kerimen). O'na (Allah'a) kavuştukları gün onların tehiyyeti (mükafatı) "selam"dır. Ve onlara kerim (ikram edilen) bir ecir (mükafat) hazırlanmıştır.
33/AHZAB-45: Ya eyyuhen nebiyyu inna erselnake şahiden ve mubeşşiren ve nezira(neziren). Ey Nebi (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.
33/AHZAB-46: Ve daiyen ilallahi bi iznihi ve siracen munira(muniren). Ve O'nun (Allah'ın) izni ile Allah'a davet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik).
33/AHZAB-47: Ve beşşiril mu'minine bi enne lehum minallahi fadlen kebira(kebiren). Ve mü'minleri müjdele! Muhakkak ki onlar için Allah'tan büyük fazl vardır.
33/AHZAB-48: Ve la tutııl kafirine vel munafikine veda'ezahum ve tevekkel alallah(alallahi), ve kefa billahi vekila(vekilen). Ve kafirlere ve münafıklara itaat etme ve (onların) eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Ve Allah, vekil olarak (sana) yeter.
33/AHZAB-49: Ya eyyuhellezine amenu iza nekahtumul mu'minati summe tallaktumuhunne min kabli en temessuhunne fe ma lekum aleyhinne min iddetin ta'tedduneha, fe mettiuhunne ve serrihuhunne serahan cemila(cemilen). Ey amenu olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Mü'min kadınları nikah ettiğiniz, sonra da onları temas etmeden önce boşadığınız zaman artık sizin için onun iddetini sayacağınız bir müddeti yoktur. Böylece onları metalandırın (mehirlerini verin) ve onları güzel bir bırakışla boşayın.
33/AHZAB-50: Ya eyyuhen nebiyyu inna ahlelna leke ezvacekelleti ateyte ucurehunne ve ma meleket yeminuke mimma efaallahu aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellati hacerne meak(meake), vemreeten mu'mineten in vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyu en yestenkihaha halisaten leke min dunil mu'minin(mu'minine), kad alimna ma faradna aleyhim fi ezvacihim ve ma meleket eymanuhum li keyla yekune aleyke harac(haracun), ve kanallahu gafuran rahima(rahimen). Ey Nebi (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, ecirlerini (mehirlerini) verdiğin zevcelerini ve elinin (altında) malik olduğun, Allah'ın ganimet olarak sana verdiği (cariyelerini) helal kıldık. Ve seninle beraber hicret eden amcanın kızları, halanın kızları, dayının kızları, teyzenin kızları ve nefsini Nebi (Peygamber) için hibe eden ve Nebi'nin (Peygamber'in) de onu almak istediği mü'min kadınları, (diğer) mü'minler hariç, sana özel olarak (helal kıldık). Onlara (diğer mü'minlere) zevceleri ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyeleri) konusunda neyi farz kıldık, Biz biliriz. (Bu), senin üzerine bir zorluk olmaması içindir. Ve Allah, Gafur'dur (mağfiret eden), Rahim'dir (Rahim esmasıyla tecelli eden).
33/AHZAB-51: Turci men teşau minhunne ve tu'vi ileyke men teşau, ve menibtegayte mimmen azelte fe la cunaha aleyk(aleyke), zalike edna en tekarre a'yunuhunne ve la yahzenne ve yerdayne bima ateytehunne kulluhunn(kulluhunne), vallahu ya'lemu ma fi kulubikum ve kanallahu alimen halima. Onlardan dilediğini ertelersin, dilediğini yanına alırsın. Ve azlettiklerinden (bıraktıklarından) istediğini (tekrar) yanına almanda bundan sonra sana günah yoktur. Bu, onların gözlerinin aydın olması (sevinmeleri), onların hüzünlenmemesi ve bu onların hepsinin senin verdiğin şeylerden razı olmaları için en uygundur. Ve Allah, kalplerinizde olanları bilir. Allah, Alim'dir (en iyi bilen), Halim'dir.
33/AHZAB-52: La yahıllu leken nisau min ba'du ve la en tebeddele bihinne min ezvacin ve lev a'cebeke husnuhunne illa ma meleket yeminuk(yeminuke), ve kanallahu ala kulli şey'in rakiba(rakiben). Bundan sonra sana (başka) kadınlar ve zevcelerinden birini, güzelliği hoşuna gitse bile (başka bir hanımla) değiştirmen helal değildir. Elinin (altında) sahip oldukların (cariyeler) hariç. Ve Allah, herşeyi murakebe (denetleyen) edendir.
33/AHZAB-53: Ya eyyuhellezine amenu la tedhulu buyuten nebiyyi illa en yu'zene lekum ila taamin gayre nazırine inahu ve lakin iza duitum fedhulu fe iza taimtum fenteşiru ve la muste'nisine li hadis(hadisin), inne zalikum kane yu'zin nebiyye fe yestahyi minkum vallahu la yestahyi minel hakk(hakkı), ve iza seeltumuhunne metaan fes'eluhunne min verai hıcab(hıcabin), zalikum atharu li kulubikum ve kulubihinn(kulubihinne), ve ma kane lekum en tu'zu resulallahi ve la en tenkihu ezvacehu min ba'dihi ebeda(ebeden), inne zalikum kane indallahi azima(azimen). Ey amenu olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), size izin verilmedikçe Nebi'nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebi'ye eziyet oluyordu. Fakat sizden haya ediyordu (utanıyordu). Allah, haktan haya duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları'ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. Allah'ın Resul'üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O'nun zevcelerini nikah etmeniz ebediyyen (helal) olmaz. Muhakkak ki bu, Allah'ın katında çok büyük (günahtır).
33/AHZAB-54: İn tubdu şey'en ev tuhfuhu fe innallahe kane bi kulli şey'in alima. Bir şeyi açıklasanız da veya gizleseniz de muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir.
33/AHZAB-55: La cunaha aleyhinne fi abaihinne ve la ebnaihinne ve la ihvanihinne ve la ebnai ihvanihinne ve la ebnai ehavatihinne ve la nisaihinne ve la ma meleket eymanuhun(eymanuhunne), vettekinallah(vettekinallahe), innallahe kane ala kulli şey'in şehida(şehiden). (Peygamber Eşleri'nin); babalarına, oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, kadınlara ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyelere) görünmeleri hususunda, onların üzerine günah yoktur. Allah'a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah, herşeye şahittir.
33/AHZAB-56: İnnallahe ve melaiketehu yusallune alen nebiyyi, ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima(teslimen). Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi'ye (Peygamber'e) salat ederler. Ey amenu olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler), siz (de) O'na salat edin! Ve (O'na) teslim olarak salat edin!
33/AHZAB-57: İnnellezine yu'zunallahe ve resulehu leanehumullahu fid dunya vel ahıreti ve eadde lehum azaben muhina(muhinen). Muhakkak ki Allah ve Resul'üne eziyet edenlere, onlara Allah, dünya ve ahirette lanet etti. Ve onlar için muhin (alçaltıcı) bir azap hazırladı.
33/AHZAB-58: Vellezine yu'zunel mu'minine vel mu'minati bi gayri mektesebu fe kadihtemelu buhtanen ve ismen mubina(mubinen). Ve mü'min erkek ve mü'min kadınlara iktisap etmedikleri (haketmedikleri, bir suç işlemedikleri) halde eziyet edenler bu durumda buhtan (iftira) ve apaçık günah yüklenmiş oldular.
33/AHZAB-59: Ya eyyuhen nebiyyu kul li ezvacike ve benatike ve nisail mu'minine yudnine aleyhinne min celabibihinn(celabibihinne), zalike edna en yu'refne fe la yu'zeyn(yu'zeyne) ve kanallahu gafuren rahima(rahimen). Ey Nebi (Peygamber)! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (mü'min kadınlara) söyle, cilbablarına sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların (cariye olmadıklarının, hür ve iffetli kadın olduklarının) bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi için daha uygundur. Ve Allah, Gafur'dur (mağfiret eden), Rahim'dir (Rahim esmasıyla tecelli eden).
33/AHZAB-60: Le in lem yentehil munafikune vellezine fi kulubihim maradun vel murcifune fil medineti le nugriyenneke bihim summe la yucaviruneke fiha illa kalila(kalilen). Eğer münafıklar ve kalplerinde maraz (hastalık) bulunanlar ve şehirde yalan ve kötü haber yayanlar vazgeçmezlerse, elbette seni mutlaka onlara saldırtırız. Sonra az bir (zaman) hariç, orada sana komşu olamazlar (orada kalamazlar).
33/AHZAB-61: Mel'unin(mel'unine), eyne ma sukıfu uhızu ve kuttılu taktila(taktilen). Melunlar (lanete uğramış olanlar) nerede bulunursa yakalanırlar. Ve şiddetle (öldürüldükçe) öldürülürler.
33/AHZAB-62: Sunnetallahi fillezine halev min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillahi tebdila(tebdilen). Daha önce geçmiş olanlar hakkında (da), Allah'ın sünneti (kanunu) budur. Ve Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.
33/AHZAB-63: Yes'eluken nasu anis saah(saati), kul innema ilmuha indallah(indallahi), ve ma yudrike lealles saate tekunu kariba(kariben). İnsanlar sana o saati (kıyameti) soruyorlar. De ki: "Onun ilmi sadece Allah'ın indindedir." Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.
33/AHZAB-64: İnnallahe leanel kafirine ve eadde lehum saira(sairen). Muhakkak ki Allah, kafirleri lanetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.
33/AHZAB-65: Halidine fiha ebeda(ebeden), la yecidune veliyyen ve la nasira(nasiren). Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.
33/AHZAB-66: Yevme tukallebu vucuhuhum fin nari yekulune ya leytena eta'nallahe ve eta'ner resula(resulen). Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: "Keşke biz Allah'a ve Resul'e itaat etseydik." diyecekler.
33/AHZAB-67: Ve kalu rabbena inna ata'na sadetena ve kuberaena fe edallunes sebil(sebila). Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sadatlarımıza (dinde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakimi'nden) saptık."
33/AHZAB-68: Rabbena atihim dı'feyni minel azabi vel anhum la'nen kebira(kebiren). Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle lanetle.
33/AHZAB-69: Ya eyyuhellezine amenu la tekunu kellezine azev musa fe berreehullahu mimma kalu, ve kane indallahi veciha(vecihen). Ey amenu olanlar, Musa (A.S)'a eziyet edenler gibi olmayın! Ve Allah, onu (Musa (A.S)'ı), onların söyledikleri şeylerden beri kıldı (temize çıkardı). Ve o, Allah'ın katında vecihti (yüzü aktı, şerefliydi).
33/AHZAB-70: Ya eyyuhellezine amenuttekullahe ve kulu kavlen sedida(sediden). Ey amenu olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sedid (doğru) söz söyleyin!
33/AHZAB-71: Yuslıh lekum a'malekum ve yagfir lekum zunubekum, ve men yutıillahe ve resulehu fe kad faze fevzen azima(azimen). (Böylece) sizin için amellerinizi ıslah etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah'a ve O'nun Resul'üne itaat ederse, o taktirde fevzül azim (en büyük mükafat) ile kurtulmuş olur.
33/AHZAB-72: İnna aradnel emanete ales semavati vel ardı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehal insan(insanu), innehu kane zalumen cehula(cehulen). Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.
33/AHZAB-73: Li yuazziballahul munafikine vel munafikati vel muşrikine vel muşrikati ve yetuballahu alel mu'minine vel mu'minat(mu'minati), ve kanallahu gafuren rahima(rahimen). (Bu), Allah'ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafur'dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahim'dir (Rahim esması ile tecelli eden).
Ahzab Suresi Arapça okunuşu
Ahzab Suresinin tefsiri
1- Ey Peygamber! Geçmişte indirilen kitaplarda adı sanı bilinen şanlı peygamber! Sadece Allah'tan kork, başkasından değil.
Bu yüce surede Peygambere karşı kafirlerin ve münafıkların dedikodularına sebep olacak bazı hükümler ve ilahi emirler indirileceğinden onlara karşı her şeyden önce peygamberi desteklemek için bu hitab ile başlanmıştır. Bu hitab, Ahzab savaşı ile hınçlarını alamayan kafirlerin ve münafıkların Zeyd ve Zeyneb meselesi yüzünden koparacakları yaygaraları, yayacakları yalan ve düzmece sözleri ile, başka bir saldırı hazırlayacaklarına işaret ederek onların da öbürleri gibi bir etkisi olmayacağını önceden haber veren ilahi bir emirdir. Onun için buyuruluyor ki, takvayı Allah'a yap! Allah'tan kork. Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Onların sözlerine kulak verip de görevini yerine getirmekten çekinme, muhakkak ki Allah çok bilen, ve hakim (her yaptığını yerli yerince yapandır)dir. Allah bütün yararlı ve zararlı olan şeyleri bilir. Emirlerini de ilmiyle ve hikmetiyle verir; onun için yalnız O'ndan kork, O'na itaat et.
2- Ve Rabbinden sana ne vahyolunursa onun ardınca git. Muhakkak ki Allah, her ne yapacaksanız haberdar bulunuyor. Vahyi de ona göre veriyor, onun için kafirlerin ve münafıkların dediklerine bakma, sana vahyolunana tabi ol.
3- Ve Allah'a tevekkül et, itimad et. Vekil olarak Allah yeter. Ondan başka dayanacak, işler kendisine havale edilecek yoktur. Zira O'nun koruduğuna başkası zarar veremez, O'nun vereceği zarardan da başkası koruyamaz.
4- Allah bir adam için, içinde iki kalb yapmamıştır. Hiçbir kimseye iki vicdan verilmemiştir, hiçbir adam kalbinde "bir"e, "iki" demez, Hakk'ın birliğinin şahidi olan, bu kalb ve vicdan birliği her duygunun ve her bilginin en temel kanunudur. Mantık'ın tesaduk (uyum) ve tenakuz (çelişki) kanunları bunun bir dalıdır. Bu olmasa idi, insan kendini tanıyamazdı. Ve kendilerinden zıhar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır.
ZIHAR: Bir kimsenin eşine "Sen bana anamın sırtı gibisin" demesidir ki, anam bana nasıl haram ise, sen de bana öyle haramsın demek olur. Araplar, böyle denilen bir kadını ana gibi kabul ederler, hemen ayırırlardı ve ana gibi sayıldığına göre tekrar nikah edilememesi de gerekirdi. Burada onlara ana gibi demekle gerçekten ana oluvermeyecekleri anlatılarak bu adetin değiştirilmesinin gerekliliği gösteriliyor ki, ayrıntısı ile keffareti, (Mücadele) Suresi'nde gelecektir. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır.
5- ED'IYA, "deıyy"in çoğuludur. Deıyy, evlat diye çağırılan demektir ki dilimizde evlatlık denilir. Ebu's-Suud der ki: Arapça'da "Efıla" ölçüsü, "takıyy" kelimesinin "etkıya" şeklinde gelmesi gibi, tekil vezni "Feil" olup manası "fail" olan sıfatlar içindir. Oysa "deıyy" "fail" manasında değil, "mef'ul" manasınadır, buna göre çoğulunun "edıya" diye gelmesi kural dışıdır. (Deıyy fail manasında olsaydı evlat eden olacaktı. Oysa burada manası evlat edinilen çocuk demektir.) O yapılan zıhar ve evlatlığa evlat diye isim verme sizin ağzınızda lafınızdır. Sadece sözün geçerli olduğu hususlarda bazı hükümleri olabilirse de gerçekte onun vicdanda tasdik edilmesi gereken bir varlığı yoktur ve nihayet bir mecazdır. O halde onlar hakkında gerçekten ve her yönden oğul hükümlerinin yürürlükte olması gerekmez. Mesela evlatlığın boşadığı bir kadını almak haram olmaz. Onda "Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları..." (Nisa, 4/23) hükmü uygulanmaz. Allah ise hakkı, vakıaya uygun olanı, gerçeği söylüyor. Ve yol gösteriyor. O halde başkasının değil, onun irşadını dinleyiniz. Şöyle ki Onları öz babalarına nisbet ederek çağırın, öz babalarına nisbet edin. Allah katında bu daha doğrudur. Öz babalarına nisbet ederek çağırmanız, herkesin soyunu karıştırmayıp saklı tutmanız, doğrusunu söylemeniz, Allah katında adalet ve hakkaniyete daha uygun, genel menfaatlerinize daha elverişlidir. Eğer onların öz babalarını bilmiyorsanız, nesebde değil o zaman dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar. Bununla birlikte hata ettiğiniz hususlarda; yani gerek bu yasaktan önce, ve gerek sonra, kastınız olmaksızın, yanılma ve unutma ile yaptığınız yanlışlıklarda üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalblerinizin kasten yaptığı var ya, işte günah ondadır. Ve Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Hata edeni affeder. İmam Şafii hazretleri "tebenni"nin, yani oğul edinmenin hiçbir hükmü olmadığı görüşünü benimsemiştir. Fakat İmam Azam Ebu Hanife hazretlerine göre, bir köle evlat edinilmişse, bu onun azat olmasını gerektirir, yine tebenni yaşı uygun olup evlat diye kabulü mümkün olan nesebi bilinmez bir kimsenin, nesebini ispat eyler ki ayrıntısı fıkıh kitaplarındadır.
6- Peygamber müminler için canlarından ileridir. Bütün işlerinde kendilerinden daha elverişlidir. Çünkü o, onlar için ancak iyilikleri, yararları, kurtuluşları ne ise, onu gözetir, onu emreder, kötülüklerine ve zararlarına razı olmaz. Halbuki insan nefsi öyle değildir. O halde Peygamber onlara kendilerinden daha sevgili ve onun emri kendilerinin emrinden daha geçerli ve ona karşı şefkatleri nefislerine şefkatlerinden daha mükemmel olmalıdır. Rivayet olunur ki Resulullah (s.a.v.) Tebük gazasına gidilmesini emrettiği zaman bazı kimseler analarımızdan, babalarınızdan izin isteyelim demişlerdi, bu ayet bunun üzerine indi. Peygamberin eşleri de onların analarıdır. Yani hürmet ve saygıda müminlerin anaları mesabesindedirler. Onları nikah etmek haram, kendilerine hürmet etmek farzdır. Bunun dışındaki hususlarda ise, öteki yabancı kadınlar gibidirler. Onun için Hz. Aişe, biz kadınların anaları değiliz buyurmuştur. Rahim sahipleri yani akraba olanlar da bazısı bazısına daha yakın, daha önceliklidir. Allah yazısında, bu ayette veya miras ayetlerinde, "Müminlerden ve Muhacirlerden" bu kayıtlamada iki ihtimal vardır. Birisi rahim yönünden akrabaları beyan etmesidir. Yani genel olarak müminlerden ve özellikle Muhacirler'den olan rahim akrabaları, çünkü kafirlerden olan akraba mümine varis olmaz. Diğeri "iptidaiye" olarak ayet metninde geçen "evla"nın sılası olmaktadır. Yani akrabalar birbirlerine Allah yazısında diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Din hakkı bulunan müminlerden, hicret hakkı olan muhacirlerden, daha öncelikli olarak miras alırlar. İslam'ın başlangıç yıllarında, hicret ve dinde kardeşlik sözleşmesi ile meşru kılınmış olan mirasçı olma, bu ayet ile neshedilmiş (yürürlükten kaldırılmış), akraba olanlar, diğerlerine öncelikli duruma getirilmiştir. Ancak dostlarınıza bir "maruf" yapmanız hariçtir. Burada "maruf"tan maksat vasiyettir. Yani akrabaya değil de akrabalık bağı dışında olan dostlara yapılan vasiyet, o öncelikli olma hükmünden müstesnadır. Çünkü üçte bir miktarında vasiyet, mirastan önceliklidir. Kitapta bunlar yazılmış bulunuyor. Nitekim Nisa Suresi'nde miras ayetlerinde: "(Fakat bütün bu hükümler ölenin) edeceği vasiyetin (yerine getirilmesi)nden veya borcunun (ödenmesin)den sonradır." (Nisa, 4/11) diye yazılı olduğu gibi, burada da bu ayetle yazılıdır. Onun için Allah'ın kitabındaki bu hükümlere tabi olup Allah'a tevekkül et.
7- Bu cümle yukardaki "Allah'tan kork" veya "Allah'a güvenip dayan" emirlerinden birine atfedilerek demektir. Yani an o peygamberlerden sözlerini aldığımız vakti, peygamberliği kabul ile dine davet ve Allah'ın emirlerini tebliği ve icra etmeye and ile söz verdikleri zamanı, ve hele senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryemoğlu İsa'dan. Bunların özellikle zikredilmesi şanlarına dikkat çekmek, Peygamberimizin önce zikredilmesi ise ta'zim içindir. Yani başta sen olmak üzere şanları en büyük olan ve ulü'l-azm denilen, özellikle bu meşhur peygamberlerden ki hep onlardan pek sağlam bir söz aldık. Ağır, kuvvetli birer misak.
8- Niçin? Allah'ın, doğrulara doğruluklarını sorması için. Sözün gelişi, mütekillim, yani birinci çoğul şahıs kipi ile "soralım diye" denilmesiydi. Ancak bu şekilde doğrudan doğruya fiiline bağlanacaktı. Böyle olmayıp başlı başına bağımsız bir cümle olmak üzere, mukadder (var sayılan) bir fiile bağlandığının anlaşılması için, birinci şahıstan, üçüncü şahısa dönülerek "sorması için" denilmiştir ki öznesi gizli olan "O"dur ve Allah isminin yerine geçmiştir. Yani Allah peygamber gönderip söz almayı, o doğrulara doğruluklarını sormak, imtihan ile doğruluklarını ortaya çıkarmak için yaptı. Ve kafirlere can yakıcı bir azab hazırladı. Görülüyor ki bu "hazırladı" mukadder (var sayılan) "yaptı" fiiline atfedilmiştir. Demek ki doğrulara "soru", kafirlere "azab" var; o halde Allah'tan korkmalı, kafirlere bakmamalıdır.
Şimdi o soru ve imtihandan bir örnek ile, bu gerçeği açıklamak için buyuruluyor ki:
Meal-i Şerifi
9- Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik. Allah ne yaptığınızı görüyordu.
10- O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan, ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah'a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz.
11- İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
12- O vakit münafıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış." diyorlardı.
13- O vakit bunlardan bir grup: "Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün." diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır." diyorlardı, halbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.
14- Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.
15- Halbuki bundan önce Allah'a ahid vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah'a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.
16- De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız."
17- De ki: "Eğer Allah size bir felaket diler veya bir rahmet murad ederse, sizi Allah'tan saklamak kimin haddine?" Hem onlar kendilerine Allah'tan başka bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da.
18- Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı.
19- Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a göre önemsizdir.
20- Onlar ahzabı (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler.
9- O zaman üzerinize ordular gelmişti. Hicretin beşinci yılı gelen ahzab orduları ki, Kureyş ve Ehabiş ile Kinane ve Tihame'den onlara uyanlar ve Necid'den Gatafan ile bunlara tabi olanlar, Nadir ve Kureyza yahudileri gibi Arabistan'ın önemli kabileleri toplanmış olup, Buhari şerhlerinde nakledildiğine göre, sayıları yirmidörtbine ulaşıyordu. Şöyle ki: Hayber'de yerleşmiş olan Beni Nadir yahudileri, İslama karşı geniş bir suikast düzenlemeye çalışıyorlardı. Bunların, Sellam b. Ebilhakik, Huyey b. Ahtab ve Kinane b. Rebi' b. Ebilhakik gibi ileri gelenleri, Mekke'ye giderek Kureyş'i peygambere karşı savaşa davet etmişler ve "Birlikte olursak, müslümanlığın kökünü kazırız" demişlerdi. Kureyş derhal bu teklifi kabul etti. Sonra Necid'de Kaysi Gaylan'dan Gatafan'e vardılar. Heyber'in yarı gelirini vermeye vaad ederek ve Kureyş'in birlikte olduğunu söyleyerek onları kendileri ile birlikte olmaya davet ettiler. Gatafan ile anlaşması olan Beni Esed de aynı ortaklığa davet olunmuştu. Kureyş'e kan bağları ile bağlı oldukları için Beni Süleym de katılmıştı; böylece Arabistan'ın önemli kabileleri birleşerek üç kolordu oluşturmuşlardı. Birinci kol, Gatafan askerlerinden oluşmuş ve Arap başkanlarından Uyeyne b. Hısn'ın kumandasında idi. İkinci kol, Esed oğullarından oluşmuş ve meşhur Tuleyhate'l-Esedi'nin kumandasındaydı. Üçüncü kol Ebu Süfyan kumandasında Kureyş ordusuydu. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bunların hazırlanmakta olduklarını haber alınca sahabeleri ile istişare etti. (Onların görüşlerine başvurdu.) Selman-ı Farisi (r.a.) hazretlerinin ileri sürdüğü görüş üzerine hendek kazılması emredildi. Sonra Resulullah (s.a.v.) üç bin kişi ile onların karşılarına çıktı. Sel' dağını arkalarına, hendek'i düşman ile aralarına alarak konakladı, bir aya yakın bir zaman geçti ok ve taş atışmaktan başka savaş yapamıyorlardı, mevsim kıştı, bu durum sıkıntı doğurdu, derken bir gece Allah Teala soğuk bir saba rüzgarı gönderdi, bu rüzgar onları şiddetle üşütüyor, toprakları yüzlerine savuruyor, ateşlerini söndürüyor, çadırlarını söküyordu, hayvanlar birbirlerine karışmıştı, askerlerin etrafında melekler tekbir alıyorlardı. Bunun üzerine Tuleyhatü'l-Esedi, "Muhammed size sihir yapmaya başladı, haydi çabuk çabuk" demişti. Kureyş ile yahudilerin arası açılmıştı. Artık tutunamadılar ve bozulup kaçtılar. İşte bu ilahi nimet hatırlatılarak buyuruluyor ki:
Birçok ordular geldi de biz onların üzerlerine rüzgar ve sizin görmediğiniz askerler gönderdik. Bu şekilde onların tehlikelerini geri savdık. Ve Allah yaptıklarınızı görüyordu. Ne zahmetler çekiyordunuz, nasıl hendek kazıyordunuz? Allah görüyordu. Resul-i Ekrem Hendek'in sınırlarını belirlemiş ve her on kişiye kırk arşın olmak üzere kazı işini müslümanlar arasında bölüştürmüştü. Kendisi de bir ırgat gibi bizzat çalışıyordu. Mevsim kıştı. Müslümanlar üç gün gıdasız kalmıştı ve bu esnada Peygamberin bazı mucizelerini görmüşlerdi. Muhacirler ve Ensar çalışırlarken şu beyti mırıldanırlarmış:
"Bizler sağ olduğumuz sürece edebiyen cihad etmek üzere Muhammed'e bey'at etmiş kimseleriz.
" Resul-i Ekrem de hem çalışır, hem Ensar ve Muhacirler'e dua ederdi: "Ya Rabbi! Hayır ancak ahiret hayrıdır. Ensar ve Muhacirler'i mübarek eyle" derdi.
Selman, Huzeyfe, Numan b. Mukrin, Amr b. Avf ve Ensar'dan altı kişi çalışırlarken bir kaya çıkmış, kıramamışlar, kaya külüngü kırmıştı. Durumu Resulullah'a bildirdiler. Oraya indi. Selman beraberinde idi. Resulullah külüngü aldı, kayaya vurdu. Bir vuruşta çatlattı ve ondan bir şimşek çıkmış, Medine alanını aydınlatmıştı. Resulullah tekbir aldı, müslümanlar da aldılar, sonra ikinci, sonra üçüncü kaya parçalanmıştı, Selman gördüğü şimşeği Resulullah'a sordu. Resulullah: "Birincisi Hire'yi ve Kisra'nın köşklerini gösterdi ve Cebrail bana haber verdi ki ümmetim onları alacak. İkincisi Şam ve Rumlar'ın kırmızı köşklerini gösterdi ve haber verdi ki, ümmetim onları alacak. Üçüncüsü de Yemen'de San'a köşklerini gösterdi ve haber verdi ki ümmetim onları alacak, müjde!" buyurdu. Bunun üzerine mümnler sevindiler, münafıklar "Şaşmaz mısınız, size ne boş vaadde bulunuyor, yerinizden çıkamazken Yesrib'den ta Hire'yi ve Kisra'nın Medain'ini gördüğünü ve onların size fetholunacağını söylüyor" diyorlardı.
10- O zaman size üstünüzden ve aşağı tarafınızdan gelmişlerdi. Gatafan ve kendilerine uyanlar vadinin yukarsından, doğu tarafından gelmişler, "Uhud"un yanına konmuşlardı. Kureyş de Ehabişi ile Tihame ve Kinane'den kendisine uyanlarla on bin kişi kadar olarak vadinin aşağısından batı tarafından gelmiş, Cüruf ile Zügabe arasında, Rume'den sellerin toplandığı yere konmuşlardı. Ve o zamanki gözler kaymış, hayret ve heyecandan doğru bakamıyor, ve yürekler ağızlara gelmişti, dehşetli korkudan ve heyecandan nefesler kesilecekti. Müşrikler bütün ileri gelen başkanların kumandası altında toplanarak genel bir saldırıya karar vermişlerdi. Bunun için Hendek'in en dar noktası saldırıya hedef olarak seçilmişti. Arapların Dırar b. Hattab, Hübeyre b. Ebi Vehb, Nevfel b. Abdullah, Amr b. Abdivedd gibi meşhur cengaverleri atlarını sürerek hendeği geçmişlerdi. Bunların herbiri bin kişiye denk sayılıyordu. Amr. b. Abdivedd, "Bedr"de yaralanmış ve intikamını almadıkça saçlarına koku sürmemeye yemin etmişti. "Uhud"a gelmiş, bu kez de hendeğe bayraklı olarak gelmişti. Bu sıralarda doksan yaşlarında olmasına rağmen, hendeği ilk geçen o olmuştu. Hendek ile dağın arasında adamlarıyla birlikte o dar yerden atlamış, çorak yerde atları dolanıp gezinmeye başlamıştı. Birkaç müslüman ile Hz. Ali de bunlara karşı sınırı tuttu. Amr bayraklı idi.
Hz. Ali ona: "Ey Amr! Senin bir adetin vardır. Kureyşt'en birisi sana iki teklifte bulunsa mutlaka birisini tutarsın, değil mi?" dedi.
Amr, "Evet" dedi.
Hz. Ali: "O halde ben seni Allah'a ve İslam'a davet ediyorum.
" Amr: "O'na ihtiyacım yok.
" Hz. Ali: "Öyleyse seni binitlerimizden inip döğüşmeye davet ediyorum.
" Amr : "Vallahi ben seni öldürmek istemem" diye alay etti.
Hz. Ali: "Fakat ben seni öldürmeyi arzu ediyorum" dedi. Bunun üzerine Amr kızıp atından indi, bir kılıç darbesiyle atının ayağını kesti, Hz. Ali'ye saldırdı. Amr'ın darbesi Hz. Ali'nin kalkanını parçalayıp alnını kanatmıştı. Hz. Ali karşı darbe ile Amr'ı omuzundan biçmiş, Allahü ekber diye bağırmıştı, derhal etraftan yükselen tekbir sesleri ortalığı çınlattı, Amr ile birlikte bir iki kişi daha vurulmuştu; birini Hz. Ali öldürmüş, birine de bir o k isabet etmişti. Süvariler (binekliler) bozulup çekilmişler, bugün Ahzab savaşının en dehşetli günü olmuştu. Bütün gün savaş şiddetle sürmüş, düşman müslümanlar üzerine ok ve taş yağdımaya devam etmişti. Savaşı yönetmekten bir an olsun ayrılmaya fırsat bulamadığı için Resulullah ,o gün dört vakit namazı eda etmeye imkan bulamamıştı, işte o gün gözler yerinden kaymış yürekler boğazlara dayanıp nefesler tıkanmıştı.
Ve Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz. Çeşit çeşit zanlar vardı: Kalpleri sabit olan samimi müminler, Allah'ın dinini yüceltmek için verdiği sözünü yerine getireceğine kanat etmekle birlikte bu kez o sözü yerine getirecek mi, yoksa kendilerini imtihan mı edecek? diye düşünüyorlar da kusur edip kaymaktan ve gereği gibi tahammül edip dayanamamaktan korkuyorlar; zayıf kalpliler ve münafıklar da "hani diyordu..." diye hikaye olunacağı gibi kötü zanda bulunuyorlardı.
11- İşte bu anda veya bu noktada müminler imtihana çekilmiş, samimi inanan ile münafık, sebat eden ile sarsılan seçilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
12- Ve o zaman münafıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar yani itikadları zayıf olanlar şöyle diyorlardı: Allah ve Resulü bize bir "gurur"dan, bir aldanmadan başka bir vaadde bulunmamış. Bu sözü Muattib b. Kuşeyr söylemiş: "Bizim birimiz korkudan tuvalet ihtiyacını gidermeye çıkamazken, Muhammed tutmuş da bize Kisra'nın ve Kayser'in hazineleri fethedeceğimizi vaad ediyor, bu sırf aldanma vaadi bir boş vaaddir." demiş, akranları da bu sözleri tasdik etmişlerdi.
13-14- "Onlardan bir grup demişti..." Bu grup da, Evs b. Kayzi ve ona tabi olanlar imişler Ey Yesrip ahalisi!
YESRİP, Medine-i Münevvere'nin eski ismidir. Esasen bulunduğu yeryüzü parçasının adı olduğu da söyleniyor. Resul-i Ekrem onun bu isim ile anılmasını mekruh görüp yasak etmiş, orası "Taybe" veya "Tabe"dir buyurmuştu. O halde onlar sanki peygambere muhalefet olsun diye bu ismi söylemiş oluyorlar. Sizin için kalacak duracak yer yok, yani asker durduracak bir karargah veya tutunacak bir yer yok onun için dönün. Bu tabirde birkaç mana ihtim