Ahmet Taşgetiren'in önerdiği manşet

17 Aralık süreci sonrası Bugün gazetesinden ayrılan ve bir süre sonra Star gazetesinde yazmaya başlayan Gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren hizmet gazeteleri için önerdiği manşet başlığını açıkladı.

Dershaneler ve sonrasında gerçekleşen 17 Aralık operasyonu ile AK Parti ve Cemaat gerilimi daha da tırmandı. O günlerde Bugün gazetesinde köşe yazarlığı yapan Gazeteci-yazar Ahmet Taşgetirenyapılan toplantı sonrası 'Hizmet gazeteleriSUSUYORUZ manşetini atsın' önerisinde bulunmuş. Ancak önerisi ret edilmiş.

Fethullah Gülen'in BBC'ye verdiği röportajda bir cümleyi öne çıkaran Taşgetiren, Gülen'in "Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni inayetiyle.İcabında sükut dururuz" açıklamasına dikkat çekiyor. Yani susmaya...

İşte Taşgetiren'in konuyla ilgili kaleme aldığı yazı;

Henüz Bugün'den ayrılmamıştım. Hadise büyümeye başlamıştı. Manşetler alev alevdi.

Bir gün benim önerimle Gazeteciler Yazarlar Vakfı'nın Kuzguncuk'taki yalısında, MustafaYeşil, Erkam Tufan Aytav, Mümtazer Türköne ve Ahmet Turan Alkan'la bir araya geldik.

Konuştuk, konuştuk, konuştuk. Herkes problemin daha da büyüyeceği kaygısını taşıyor ve herkes durduğu yere göre bir okuma ve haklılık değerlendirmesi yapıyordu. Ben de Hizmetadına verilen görüntünün problemli olduğuna işaret ediyordum. Bir ara, Erkam Tufan Bey'di sanıyorum, "Ne yapmalı?" diye sordu doğrudan bana hitaben. Ben de "Susuyoruz' diye bir manşet atsın Hizmet'in gazeteleri" dedim. Orada bulunan arkadaşlardan biri "Bu çok naif bir düşünce, dedi, bundan sonra olmaz bu."

"Susmak..."

Fethullah Hocaefendi, BBC'ye uzunca bir demeç vermiş.

Diyor ki orada Hocaefendi:

"Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni inayetiyle.İcabında sükut dururuz."

SÖYLEYİP DURDUM...

Diyorum ki, şayet "icabında sükut durulabilseydi" bugünkü noktalara asla gelinmezdi. En başında söyledim. Ben "Bu camiaya bu savaş dilinin yükünü taşıtmamakgerekir" diye söyleyip durdum. Bugün'den ayrıldıktan sonra konuştuğum o bünyenin en büyüklerinden birisine bunu söylediğimde karşılık olarak gazetenin ve televizyonun diline ilişkin çok ağır sözler söylendiğini ifade etmem lazım. Dileyen bunu da oralardan te'yid edebilir.

Hocaefendi'nin gündeminde "Bu iş nerede, nasıl durur?" sorusunun olmasını önemli buluyorum. "Paranoya, dengesizlik..." ifadelerini hiç söylenmemiş görmeyi tercih ederim. Benzeri biçimde sayın Başbakan'ın, "Haşhaşin, yalancı peygamber vs..." gibi sözlerini de hiç söylenmemiş olmasını tercih ederim.

Ama Hocaefendi'nin, Başbakan'ın "paralel yapı" dediği şeyi önemsemesi ve Başbakan'ı bu değerlendirme noktasına getiren şeyin ne olduğunu, bizzat bu hükümetin göreve getirdiği insanlardan, hatta en yakınlarında çalışan insanlardan kuşku duyar hale gelmesine, hatta "arkadan hançerlenme" duygusu içine girmesine yol açan şeyleri önemsemesi gerekir.

Hizmet'in "Hizmetten öte" boyutu algısını önemsememek de çıkar yol değil. Çünkü o durumda, Hükümetin kendi varlığına tehdit olarak gördüğü şeyi görmezden gelmek gibi bir görüntü ortaya çıkacak ve inandırıcılıktan uzaklaşacaksınız.

Yazının tamamını okumak için tıklayın