Abdülkadir İkbal - Asıl ve gölge

Başta Peygamberler ve onların izinde gidenlerin asli görevi insanların iki cihanda mutlu olması için İlahi fermanı tebliğ etmişlerdir. Çünkü dünya ve dünyadaki her şey asıl değil, ahirete nispeten sadece bir gölgedir.

Dünyanın aldatıcı ve süslü hali ve şeytanın telkiniyle bazı insanlar geçici ve fani zevkleri asıllarına tercih edebilirler. Bir çocuğun bir cam parçasını, pırlanta misal bir elmasla değiştirmesi gibi.

Ahiret uzakta, dünya yakınımızda olduğundan, geçici olan dünyanın gayri meşru zevkleri ve lezzetleri bir çok insanı cezp ediyor, hazır bir lezzeti, geleceğin büyük ve ebedi lezzetlerine tercih ediyor.Buda insanoğlunun büyük bir zaafı.

Aslında insanlar arasındaki ihtilaf dünyaya talip olanlarla, dünya ile beraber ahireti esas alanların savaşıdır, Bir başka ifadeyle gayri meşru yolları intihap edenlerle, meşru dairede kalmak isteyenlerin ta dünyanın kuruluşundan beri devam eden bir mücadelesidir. Bu mücadele kıyamete kadar da kesintisiz olarak da devam edecektir.

Allah tarafından yaratılan hayırla şer, helal ile haram dünyamızın dükkanında bir arada satılmaktadır. İnsan iradesiyle istediğini seçebilir. İnsan hiç bir zorlama olmadan istediği yolu ve yaşama tarzına talip olabilir.. Bu seçimi yaparken mesuliyet tamamen insana aittir. Çünkü ; hidayet ve ona bağlı yaşam tarzı tamamen iradeye bağlı kılınmıştır. Yani hidayet iradeye tabidir.

Eğer dünya ebedi olsaydı, insan ayrılık ve ölüme mahkum olmasaydı, gençlik bozulmayıp ihtiyarlığa dönüşmeseydi, eldeki imkanlar insanı terk etmeseydi, o zaman helal ile haramı birbirine karıştırmanın ne sakıncası olabilir di.

Halbuki dünya bize gülümserken, bir gün birdenbire haydi dışarı diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak. Yaptığımız bütün arkadaşlıklar boşa gidecek, yani tamamen aldatıcı yüzünü gösterecek, öyle ise dünyanın süslü bir gelin gibi her kesi kandırıp hiç kimseyle izdivaç etmeyerek onu terk etmesi insanlar için bir ibret dersi olmuyor mu.. İnsanın hem kendisi hem çoluk çocuk, dost ve akrabaları ve hem de kendi vücudu dahil olmak üzere bütün malı mülkü ve tüm imkanlar geri alınmıyor mu..

Madem dünyanın süslü ve cazibeli yüzü bizi kandırıyor, bizde onu ahirete tebdil ederek, nefsimizi yanlışlara teslim etmemeliyiz.

Bir insan bir arkadaşına birkaç kez yanlış yapsa yani kalleşlikte bulunsa, aklı başında olan insan artık onunla arkadaşlık etmez. Öyle ise dünyanın bir yüzü bütün insanlara ve mahlukata kalleşlik ettiği halde onun peşinden gitmek akıl karımıdır..

Dünyayı iyi tanıyan biri onu Allah ve ahiret hesabına kullanır. Bu iki halde de insana fayda vardır. Nimetlerin aslına talip olmak, gölgeleriyle meşgul olmamanın sırrı dünyayı tanımaktan geçer..

Mesela ben görür,işitir, düşünür, iş yapar ve bir hayat sahibiyim. Ancak bu özelliklerimin hiçbiri gölgemde yoktur. Gölgemin ne hayatı nede duyguları vardır. Ben nereye gidersem o beni takip eder. Işığın yansımasına göre bazen kısalır, bazen uzar, bazen önümde, bazen de arkamdan gider. Bana olan beraberliği sadece bir görüntüden ibarettir.

Bana değil de gölgeme meyleden, beni temsil edemeyen bir aldatıcıyla karşılaşır.

Onun içindir ki Kur'anı Kerim ahiretin gölgesi olan dünyayı yerinde kullanmayı emreder. Aksi halde kendini bir gün büyük bir boşlukta bulur. Faydasız meyiller, onu büyük bir külfetle karşı karşıya getirir.

İmtihanın gereği helal ile haramı birbirinden ayırt etmektir. Dünyanın aslına talip olmaktır. Çünkü dünya ahiretin mezrası ve bir gölgesidir.

Gölgeyi elde tutmak mümkün değildir. Onun içindir ki gölgeye meyleden aslını kaybeder,

Şu da çok iyi bilinmelidir ki, dünyası olmayanın ahireti olmaz. Çünkü ahiret dünyanın imkanlarıyla elde edilecektir. Dünyanın geçici ve aldatıcı yüzü tıpkı o gölge gibidir.

Ana rahmindeki dünya bu dünyamıza hiç benzemez. Bu dünya da ahirete hiç benzemez. Ana rahminde yaşarken, dünyadan habersizdik. Çünkü duygularımız gelişmemişti, Bu dünyada verilen imkanlar la farklı bir hayat yaşıyoruz. İyi ile kötüyü, asıl ile gölgeyi ayırt edebiliyoruz.

Dünya yaratılmasaydı imtihanımız nasıl olacaktı. Önemli olan dünyayı ve bizi ve her şeyi yaratan Allah onu nasıl kullanacağımızı da bize öğretiyor.

İradesiyle bu aleme gelmeyen insan, yine kendi iradesiyle buradan gitmiyor. Bizi bu dünyaya getiren ve buradan götüren var. Her şey bir nizama tabi iken, en büyük varlık olan insan nizamsız olabilir mi..Bu alem sahipsiz değil ki istediğimizi yapalım.