İran’a yakınlığıyla bilinen Iraklı Şii milis gücü Haşdi Şabi fraksiyonlarından Ketaib Hizbullah’ın (Irak Hizbullahı) Irak ve Suriye’deki üslerine ABD’nin 29 Aralık 2019’da düzenlediği hava saldırılarının ardından, 31 Aralık’ta (Bağdat’ta hükümet binalarının ve yabancı misyon temsilciliklerinin bulunduğu korunaklı) Yeşil Bölge’deki ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği önünde toplanan Haşdi Şabi taraftarları elçilik binasını basarak içeri girdi. İran’ın Irak’taki gücünün sınırları konusunda ipuçları veren baskın, 1 Ekim’den bu yana devam eden protestolar nedeniyle Başbakan Adil Abdülmehdi’nin istifa ettiği ve Cumhurbaşkanı Berham Salih’in istifa kartını gösterdiği Irak’ta siyasi süreci olumsuz etkileyeceği gibi, ülkenin ABD-İran geriliminin merkezi üslerinden biri olmaya devam edeceğini de gösteriyor.
İran baskınla neyi amaçladı?
27 Aralık’ta Kerkük'te ABD’nin kullandığı K1 askeri üssüne düzenlenen roketli saldırıda bir sivil ABD'li sözleşmeli personel ile birçok ABD’li ve Iraklı asker yaralandı. Saldırıdan iki gün sonra ise ABD misilleme olarak (2009'da terör örgütü ilan ettiği) Ketaib Hizbullah’ın Irak ve Suriye'deki toplam 5 üssüne hava saldırısı düzenledi. İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Güçleri komutanı Kasım Süleymani ile yakın ilişkisi olduğu bilinen, Washington’ın 1983 yılında Kuveyt’teki ABD ve Fransız büyükelçiliklerini bombalamakla suçladığı Haşdi Şabi Heyet Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El-Mühendis’le yakın ilişkisi olan Ketaib Hizbullah’ın Anbar'daki El-Harş ve Sellum bölgelerindeki iki mevziine ABD tarafından düzenlenen üç hava saldırısında 28 kişinin ölmesi, 48 kişinin yaralanması büyük tepkiye yol açtı. Cumhurbaşkanı Salih ve istifa eden Başbakan Abdülmehdi ABD saldırılarını “Irak’ın egemenliğine müdahale” olarak tanımlarken, Irak’taki en büyük Şii dini otorite Ayetullah Ali Sistani ABD’nin hava saldırılarını kınayarak saldırıların hukuka aykırı olduğunu savundu ve ABD’yi Irak’ın egemenliğine saygı duymaya çağırdı. Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr ise ABD’li askerleri siyasi ve hukuki yollarla ülkeden çıkarmaya hazır olduğunu açıkladı. İran’ın ruhani lideri Ali Hamaney "Ben, İran halkı ve hükümeti, ABD'nin bu kötülüğünü şiddetle kınıyoruz" dedi.
İran’ın Irak’taki gücünün sınırları konusunda ipuçları veren baskın Irak’ta siyasi süreci olumsuz etkileyeceği gibi, ülkenin ABD-İran geriliminin merkezi üslerinden biri olmaya devam edeceğini de gösteriyor.Saldırıda hayatını kaybeden Ketaib Hizbullah militanlarının cenazesinden dönen Haşdi Şabi taraftarlarının ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğini basması, İran’ın baskındaki rolünü de gösterdi. Her ne kadar İran Washington yönetiminden gelen, ABD'nin Bağdat Büyükelçiliğine saldırının arkasında olduklarına ilişkin suçlamaları reddetse de, Irak Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı ve Haşdi Şabi’nin resmi sorumlusu Falih Fayyad, Haşdi Şabi’ye bağlı Bedir Tugayları Komutanı Hadi el-Amiri ve Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali'nin de elçilik binasının önünde görülmesi İran’ın güçlü mesajı olarak değerlendirildi. Haşdi Şabi’nin hiçbir dirençle karşılaşmadan korunaklı Yeşil Bölge’ye girerek ABD elçiliğini basması, İran’ın Irak’taki askeri yapılanma üzerindeki gücünün boyutlarını ABD’ye net bir şekilde gösterdi. ABD saldırılarında hayatını kaybeden Şii milisler için ülkede üç günlük yas ilan edilmesi ise İran’ın Irak yönetimindeki nüfuzuna işaret etti ve ülkede İran’ı hedef alan bir saldırının Irak’a yapılmış bir saldırı şeklinde manipüle edilebileceğine de ortaya koydu.
Tahran rejimi, İran karşıtlığının halkı sokağa döken en önemli sebepler arasında yer aldığı Irak’taki protestolarda, ülkedeki konsolosluklarının yakıldığı atmosferi, Bağdat’ta ABD elçiliğinin yakıldığı konjonktüre çevirmeye çalışarak, ülkede artan İran karşıtlığını ABD karşıtlığına dönüştürmeyi amaçlıyorIrak’taki ABD askerlerine ve üslerine yönelik uzun süredir devam eden tehditlerin Kerkük’teki ABD üssüne yapılan saldırıyla somutlaşması, ABD’nin Irak’ta yaratmaya çalıştığı yenilmezlik algısını da sarstı. ABD’nin karşı saldırısına yönelik İran’ın geliştirdiği provokatif cevap ise karşılıklı askeri saldırılar sonrası, İran’ın Irak halkını arkasına alma eylemi olarak yorumlanabilir. Zira ABD’nin Iraklı Şii milislere yönelik saldırısından sonra askeri bir cevap vermeyen ve elçilik baskınıyla ABD’nin ülkedeki askeri ve siyasi varlığına yönelik tepkileri bir kere daha gündeme getiren İran, “Irak halkı benim yanımda” mesajı vermeye çalışıyor. Irak’ta kaos ve istikrarsızlıktan beslenen İran, ABD'yi Irak'taki istikrarsızlığın sebebi göstermek adına, ülkede ABD karşıtlığını artıracak eylemleriyle, İran dışında kurduğu dış cephelerden biri olan Irak’tan ABD'nin yaptırımlarına karşı politika geliştirmek amacında.
Iraklı protestocular ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği binasını basarak içeri girdi
Tahran rejimi, İran karşıtlığının halkı sokağa döken en önemli sebepler arasında yer aldığı Irak’taki protestolarda, ülkedeki konsolosluklarının yakıldığı atmosferi, Bağdat’ta ABD elçiliğinin yakıldığı konjonktüre çevirmeye çalışarak, ülkede artan İran karşıtlığını ABD karşıtlığına dönüştürmeyi amaçlıyor. Buna rağmen, ABD elçiliğine baskın düzenleyenlerin Şii milisler olduğu ve protestolarda İran’ın Necef ve Kerbela’daki konsolosluklarını yakanların ise çoğunluğu Şii olan Irak halkını temsil ettiği hatırlanırsa, ülkedeki ABD karşıtlığının İran karşıtlığını ortadan kaldırmadığı da söylenebilir. Ülkesindeki ve Irak’taki protestoların ABD komplosu olduğunu iddia eden İran yönetimi, Washington ile artırdığı gerginlik üzerinden, bu iddialarına da zemin bulmaya çalışarak, sokağın artan muhalefetini ve taleplerini unutturmaya çalışıyor. Tahran aynı zamanda, vekalet savaşı yürüttüğü tüm bölgelerde artan İran müdahaleciliğinden kaynaklanan rahatsızlığı da ötelemeyi amaçlıyor. Öte yandan İran, ABD’nin Haşdi Şabi üzerinden esasında Iraklılar ile de gerilim yaşamasına yol açıyor. Zira Haşdi Şabi, İran’ın Suriye’ye farklı ülkelerden taşıdığı Şii milislerden değil, bizzat Irak halkından oluşuyor ve ABD her ne kadar istemese de bu grubun ülke yönetiminde söz sahibi olmaya devam edeceği biliniyor. Bu durum, İran’daki Devrim Muhafızları’nın kendi ülkelerinde sahip olduğu yetkiyi akıllara getirirken, Irak’ın da İranlaştırılma sürecinin temel omurgasını oluşturuyor.
Şii toplum, milisler ve siyasetçilerin, hükümetin politikaları ve son olarak başbakan adayı konusunda ayrışma yaşadığı bir süreçte, ABD saldırıları sonrası tüm Şiiler ABD karşıtı tepkiler verdi ya da vermek zorunda kaldı. Zira Iraklı Şii bir figürün ABD’nin Ketaib Hizbullah’a yönelik saldırılarına tepkisiz kalması, Şiiler arasında ve özellikle de Iraklılık kimliğinin kuvvetlendiği bir süreçte, Şii toplumundan tepki çekmesi tehlikesini doğurabilirdi. Bu durumun bilincinde olan Tahran rejiminin, Irak’ta da Şii kimliğini araçsallaştırma politikası uyguladığı görülüyor.
ABD-İran geriliminin olası sonuçlarıABD’nin İran’a yönelik yaptırımları genişletmesi, Ortadoğu’da son yıllarda ikili arasında artan rekabetten en fazla zarar gören ülkelerden birinin Irak olmasına da neden oldu. ABD’nin Irak’taki İran destekli bazı milis gruplarına da yaptırım uygulaması ve Tahran’ın ülkedeki nüfuzu, ABD ile İran arasındaki gerilimi Irak sahasında son dönemde daha da hissedilir kıldı. Irak’taki ABD üslerine 2019’da yaklaşık 20 saldırı gerçekleştirildiği iddia edilirken, ABD son saldırıya kadar şiddetli bir yanıt vermemiş, Haşdi Şabi içindeki gruplara ve liderlerine yaptırım uygulamakla yetinmişti. Bu bağlamda, 2019’da Haşdi Şabi bünyesindeki Harekat Hizbullah en-Nuceba ve lideri Ekrem el-Kabi terör listesine alındı; South Wealth Resources Company adlı şirket ve iki yöneticisine İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Irak’taki yapılanmasına silah kaçırdığı iddiasıyla yaptırım kararı alındı; Haşdi Şabi’nin bileşenlerinden Asaib Ehli’l Hak’ın lideri Kays el-Hazali ve kardeşi Luys Hazali, İran Devrim Muhafızlarının Irak'taki operasyonlarını yürüten Hüseyin Falih Aziz el Lami ve Iraklı işadamı Hamis el Hancar yaptırım listesine alındı.
Ülkesindeki ve Irak’taki protestoların ABD komplosu olduğunu iddia eden İran yönetimi, Washington ile artırdığı gerginlik üzerinden, bu iddialarına da zemin bulmaya çalışarak, sokağın artan muhalefetini ve taleplerini unutturmaya çalışıyor. Tahran aynı zamanda, vekalet savaşı yürüttüğü tüm bölgelerde artan İran müdahaleciliğinden kaynaklanan rahatsızlığı da ötelemeyi amaçlıyorABD son saldırıya kadar Haşdi Şabi saldırılarına doğrudan kendi kaynaklarıyla cevap vermeyi tercih etmedi. Yaz aylarında Haşdi Şabi üslerine ABD ile anlaşmalı olarak İsrail’in hava saldırıları düzenlediği iddia edildi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Aralık’ta İran destekli güçleri Irak'taki üslere yönelik bir dizi saldırı için suçlayarak, Tahran'ın vekalet güçlerinin saldırılarının “kesin bir ABD müdahalesiyle yanıtlanacağı” konusunda İran'ı uyardı. Nitekim 29 Aralık’ta K1 üssüne yapılan saldırıya ABD’nin kendi kaynaklarıyla cevap vermesi, önümüzdeki dönemde Tahran-Washington gerilimin derinleşeceğine dair işaretler taşıyor. Özellikle de ABD Başkanı Donald Trump’ın Irak'taki bir ABD tesisine yapılacak saldırıdan İran'ı sorumlu tutacağını kaydederek "O durumda çok büyük bir bedel ödeyecekler. Bu bir uyarı değil, tehdittir” demesi, gerilimin artması halinde sonuçların ağır olacağına işaret ediyor. Buna karşın Haşdi Şabi Heyet Başkan Yardımcısı Mühendis’in “Irak’taki ABD kuvvetlerine sert bir karşılık vereceğiz” ifadeleri ve Ketaib Hizbullah Komutanı Ebu Ahmed el-Basri’nin “ABD’nin Irak’ta bulunan üslerini yok etmeye hazır olduklarını” söylemesi, İran’ın da gerilimi devam ettirebileceğini gösteriyor.
Geniş çaplı protestolar sonrası hükümetin düştüğü ve tarafların başbakan seçemediği Irak’ta siyasi istikrarsızlık giderek artıyor. Etnik, dini ve mezhebi ayrışmaların yanı sıra siyasetin de çıkmaza girdiği Irak’ın, ABD ve İran çatışmasına daha fazla sahne olması, ülkenin dış müdahaleler altında daha derin bir istikrarsızlığa sürüklenmesine yol açabilir.Irak’taki Şii milisler, siyasetçiler ve din adamları üzerinden ülkeyi ikinci bir İran haline getirmeye çalışan Tahran rejiminin, 1979’da İran’da yaşanan ABD elçilik baskınının bir benzerinin de Irak’ta sahnelenmesi sonrası, rejim ihracını ve İran’daki keskin ABD karşıtlığını Irak’a taşımakta elinin rahatlayacağı söylenebilir. Öte yandan, İranlaşacak bir Irak’ın 2003’ten beri istikrarsızlık ve kaostan çıkamadığı, İran gibi güçlü bir otorite, yaptırımlara direnme ve devlet geleneğine sahip olmadığı hatırlandığında, ABD ve İran’ın sıcak çatışmalarına daha fazla sahne olması, iç savaş ya da bölünme gibi tehlikelerle yüzleşmesi söz konusu olabilir. ABD’nin 750 ek asker göndereceği Irak’ta Şii milisler ABD üslerini kuşatma tehdidinde bulurken, karşılıklı hava saldırılarının sıcak çatışmaya dönüşme ihtimali de yadsınamayacak bir realite olarak görünüyor. Zira elçilik binası dışındaki 62 protestocunun elçiliğe bağlı güvenlik güçleri tarafından kullanılan göz yaşartıcı gaz ve gerçek mermi ile yaralanması, ABD’nin üslerine yönelik saldırılarda sıcak çatışmadan çekinmeyeceğine işaret ediyor. Buna karşın, ABD’nin saldırısına elçilik baskınıyla cevap veren ve 2019’da ABD üslerine çok sayıda roket saldırısı yapan Haşdi Şabi’nin, önümüzdeki günlerde ABD’nin ülkedeki diplomatik kurumlarına ve petrol şirketlerine de saldırılar düzenlemesi beklenebilir. Hatırlanacağı üzere, 18 Haziran 2019’da Basra’da ABD’nin enerji devi Exxon Mobil de dahil olmak üzere yabancı petrol şirketleri tarafından kullanılan Burjesia kompleksine saldırı düzenlenmişti. Haşdi Şabi tarafından yapıldığı iddia edilen saldırı nedeniyle Exxon Mobil bir süreliğine çalışanlarını tahliye etmek zorunda kalmıştı.
ABD üslerine yönelik Haşdi Şabi saldırılarının yoğunlaşması ve Washinton yönetiminin Ketaib Hizbullah saldırısıyla sert bir yanıt vermesi, uzun süredir devam eden ABD-İran geriliminin bir sonucu olmasının dışında, Irak’ta yeni başbakan adayının belirlenmesindeki rekabetin sahaya yansımasıyla da ilişkili. ABD ile İran arasındaki gerilimin devam etmesinin, yeni başbakanın belirlenmesindeki ayrışmayı da pekiştireceği söylenebilir. Zira Mayıs 2018’deki Irak seçimlerinin ardından hükümet kurma tartışmaları 6 ay sürmüş ve (ABD ile İran’ın onayıyla Kasım 2019’da istifa eden) Başbakan Abdülmehdi görevine ancak Ekim 2018’de başlayabilmişti. Irak parlamentosunda İran’a yakınlığıyla bilinen Bina Koalisyonu’nun başbakan adayı Esad el-İdani’nin Cumhurbaşkanı Salih tarafından reddedilmesinden sonra, Ketaib Hizbullah “Salih’in Irak’ı yeni bir ABD işgaliyle karşı karşıya bırakmak istediğini” söylemişti. ABD’nin K1 üssüne saldırdığı belirtilen Ketaib Hizbullah’ın, ABD’nin geri saldırısının hedefi ve elçilik baskınının yürütücüsü olduğu anımsandığında, söz konusu gerginliğin başbakan adayının seçilmesiyle de yakından ilgili olduğu anlaşılıyor.
Irak’ta uzun süredir devam eden ABD’nin ülkedeki askerlerinin geri gönderilmesi ve üslerinin kapatılması tartışmalarının, Ketaib Hizbullah’a yönelik ABD saldırıları sonrası önemli ölçüde artacağı söylenebilir. Nitekim Haşdi Şabi bünyesindeki Ketaib Hizbullah ve Asaib Ehlil Hak, saldırının ardından, ABD askerlerinin Irak’tan gönderilmesi için meclise yasa çıkarması çağrısında bulundu. Hatırlanacağı üzere, 2019’un Ocak ayında Mukteda es-Sadr öncülüğündeki Sairun koalisyonu, İran'a yakınlığıyla bilinen Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih grubu ve eski Başbakan Nuri el-Maliki'nin Kanun Devleti Koalisyonu, ABD güçleri ve diğer yabancı güçlerin ülkeden çıkarılmasını öngören bir yasa tasarısı hazırlamış, fakat tasarıdan bir sonuç elde edememişti. Bu bağlamda yapılacak yeni tartışmalar da gerilimi tırmandırmanın dışında bir sonuç elde edemeyebilir. Öte yandan, ABD’nin Şii milislere yönelik hava saldırıları, elçilik baskını sırasında protestoculara yönelik güç kullanımı ve Irak’a ek asker gönderme kararı, ABD’nin ülkedeki askeri varlığından geri adım atma taraftarı olmadığını da gösteriyor. Buna karşın, ABD’nin son saldırılarının akabinde, Irak’ta İran yanlısı siyasetçilerin, ABD liderliğindeki DEAŞ’la mücadele koalisyonuna verilen hava sahası izninin geri çekilmesi gibi konuları gündeme taşıyabileceği de öngörülebilir. Zira geçen yaz İsrail tarafından Haşdi Şabi’nin Irak’taki üslerine yapıldığı iddia edilen saldırılar sonrası Irak, koalisyona ülke hava sahasını geçici olarak kapatmıştı.
Elçilik baskını sonrası doğrudan İran’ı suçlayan ve İran karşıtı bloğu oluşturan İsrail, Suudi Arabistan ve BAE ile diplomasi yürüterek destek arayan ABD’nin bu tavrı, (İran karşıtı politikasının parçası haline getirdiği) Irak’taki varlığını korumak için özellikle Arap halklar ve ülkeler arasında meşruiyet aradığına da işaret ediyor. Bu durum ayrıca, Körfez ülkeleriyle çatışmalı ilişkilere sahip olan İran’ın ABD tarafından uygulanan yaptırımlar nedeniyle yaşadığı ekonomik ve siyasi krizin bir benzerinin, İran güdümündeki Irak’a yaşatılacağı tehdidini de içeriyor.
Bunların dışında, ABD ile İran arasında artan gerilimin, terör örgütü DEAŞ’a alan açma ihtimali de yüksek. 2017’de yenilgiye uğratıldığı ilan edilen DEAŞ’ın 2019’da Kerkük’ün pek çok noktasında saldırı düzenleyebildiği ve yeniden yapılanmaya gittiği biliniyor. Özellikle protestoların ardından oluşan güvenlik boşluklarından faydalanmaya çalışan DEAŞ’ın, hareket alanını Diyala ve Selahattin gibi yerlerde genişlettiği dikkate alındığında, Tahran-Washington geriliminin Irak sahasında derinleşmesinin DEAŞ’ın işine yarayacağını belirtmek gerekir.
Geniş çaplı protestolar sonrası hükümetin düştüğü ve tarafların başbakan seçemediği Irak’ta siyasi istikrarsızlık giderek artıyor. Etnik, dini ve mezhebi ayrışmaların yanı sıra siyasetin de çıkmaza girdiği Irak’ın, ABD ve İran çatışmasına daha fazla sahne olması, ülkenin dış müdahaleler altında daha derin bir istikrarsızlığa sürüklenmesine yol açabilir.