ALİ ADAKOĞLU
Çin'in Hangcou kentinde düzenlenen G20 'Liderler Zirvesi'nin dönüşünde, uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirveye ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Küresel büyümenin uzun vadede sürdürülebilir dengeli ve kapsayıcı bir şekilde devam etmesi için gereken reformların gündemde olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hangzhou zirvesinde G20 liderleri olarak sürdürülebilir kalkınma için 2030 gündeminin uygulanmasına yönelik de bir eylem planını kabul ettik. Esasen Birleşmiş Milletler'in sorumluluğunda yürüyen bu çalışmaya G20 öncülük etmesini olumlu buluyoruz. Bir sonraki G20 zirvesi de 7- 8 temmuz tarihlerinde Almanya'nın Hamburg eyaletinde olacak" bilgisini verdi.
Türkiye büyüyor, G20 ülkeleri duruyor
Şu anda G20 ülkelerinin hemen hemen büyük bir çoğunluğu daha artıya geçme noktasında bile değil. Tabii bunun yanında istihdam, finansal düzenlemeler, altyapı yatırımları enerji gibi başlıklar bu zirvede de gündemimizdeki yerini korudu. Hemen hemen bütün liderler bu konular üzerinde ağırlıklı bir şekilde durdular. Zirvenin 5. Oturumunun gündem maddesinin terörizm ve mülteci sorunu olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu oturumda ana konuşmacı bendim. Terörizm ve mülteci sorunu hakkında bir konuşma yaptım. Zaman konusunda normalde öngörülen sürenin uzatılması talebimizi de, sağ olsunlar, anlayışla karşıladılar. Gerek mülteci sorunu üzerinde gerekse terörizm konusu üzerinde etraflıca durma fırsatını bulduk.
Mültecilerle ilgili önemli vaatlerde bulunan Avrupa Birliği, verdiği sözleri gerçekleştirdi mi?
Suriye krizi, dünyanın kanayan yarası olmaya devam ediyor. Çin'den ayrılmadan önce Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk ile AB Komisyonu Başkanı Juncker'le bir görüşme yaptık. Bu konuyu onlara da açtık ve verilen sözlerin tutulması gerektiğini hatırlattık. Bize şu ana kadar yaptıkları ödemenin, 178 milyon Avro olduğunu ifade ettiler. Halbuki 3 milyar Avroluk bir vaatte bulunmuşlardı. Hatta onun ardından 3 milyar Avro daha ödenecekti. Ama dediğim gibi, söz verdikleri 3 milyar Avroyu ödemiş değiller.
Dünya, mülteci sınavını geçemedi!
Mülteci sorunu konusunda dünyanın iyi bir sınav veremediğini vurgulayan Erdoğan, "Özellikle bazı ikili görüşmeler yaptık. Gerek sayın Putin'le gerek sayın Obama'yla, gerek sayın Merkel'le görüşmeler de bunlar arasında. Sayın Merkel'in mülteci sorununa daha olumlu yaklaştığını açıkça söyleyebilirim. Kendileriyle yaptığımız görüşmede, 'Bu konuda bizim bir dayanışma içinde olmamız lazım; mülteci sorununa yönelik çok ciddi, kararlı adımlar atmalıyız' dedik. Körfezle bazı görüşmeler yaptığımızı kendilerine söyledik. Oralardan da alınacak desteklerle, oluşturulacak güvenli bölgede, hatta gerekirse Türkiye'nin güney sınırında mülteciler için pekala mülteciler için yerleşimiyle ilgili adımlar atılabilir. Güneyden kastım, Hatay'dan doğuya doğru uzanan bölge. Oralarda dediğim türden bir yapılaşmaya gitme imkanımız olabilir. Zira o bölge insanlarının, kültürel açıdan, örf adet bakımından uyumlu olmaları nedeniyle de dediğimiz türden bir adım atılabilir diye düşünüyoruz.
Yapılan operasyonlar şu anda hangi aşamada?
Şu anda biliyorsunuz Cerablus'ta atılan adımlar güneye doğru gidiliyor. Mümbiçe doğru, ayrıca El Rai'de de şu anda mesafe alındı. Orada batı ile doğu birleştirilmiş durumda. Oradaki ılımlı muhalif gruplarla, askerimizin verdiği lojistik destek sayesinde önemli neticeler alındı. Şimdi orada birincisi tabii ki Bab meselesi var. İkinci olarak da Mümbiç'te bize baştan verdikleri sözün yerine Biz de 'Henüz doğuya çekilmediler' diyoruz. Zaten gerçekten doğuya çekildiklerinde bizim açımızdan herhangi bir mesele kalmaz. Cerablus şu anda kendi halkına kavuşmuş vaziyette. Oradaki 1400 ılımlı muhalif, Cerablusun kendi insanları. Temenni ediyorum ki gerek El Rai de oralardaki diğer yerlerde, oraların insanlarından oluşan ılımlı muhalifler kendi topraklarına sahip çıkmak suretiyle belirsizliği de süratle gidermiş olurlar. Dışardan bir adım gelse de gelmese de, Türkiye olarak bizler Ensar anlayışıyla oradaki kardeşlerimize desteğimizi sürdüreceğiz.
Liderler Zirvesi'nde yaptığınız görüşmelerin ana gündem maddelerini hangi konular oluşturdu?
Çin Devlet Başkanı Şi Jiping ile yaptoğımız görüşmede, siyasi ekonomik kültürel ilişkilerimizi geliştirme konusunda tam bir mutabakat içinde olduğumuzu gördük. Çinli dostlarımızla terörle mücadele başta olmak üzere küresel sorunlara karşı ortak inisiyatif geliştirme hususunda anlayış birliği içinde olduğumuzu da tespit ettik. Görüşmede Türkiye'nin tarihi İpek Yolu'nu canlandırma çalışmalarında Çin'i samimiyetle desteklediğimizi özellikle belirttik. Enerji alanında da yeni ve önemli işbirliklerinin altyapısını oluşturuyoruz. Üçüncü nükleer enerji santralını Çin'le yapma durumu söz konusu olabilir. Enerji Bakanımız meslektaşıyla bu görüşmeleri sürdürüyor. Bu seyahatte üçü enerji biri tarımda olmak üzere dört anlaşmayı imzalamış olduk. Ayrıca Rusya Federasyonu Devlet Başkanı ile 2 saati bulan bir görüşme yaptık.
Suriye'deki güvenli bölgeyi kendi imkanlarımızla oluşturduğumuz gibi bir durumdan bahsetmemiz söz konusu olabilir mi?
Şu gördüğümüz (Haritadan işaret ederek) tabloda yeşil olan yerler hemen hemen tamamına yakını ne yazık ki DAİŞ, PYD ve YPG'nin elindeydi. Bu son 11-12 günlük operasyonlar için biz ılımlı muhalifleri eğit-donat kapsamında yetiştirmiştik. Bunlar yetiştikten sonra biz ilk etapta yaklaşık 1000, daha sonra bunu 1400'e çıkarmak suretiyle kendi topraklarımızdan bunları Cerablus'un biraz daha batısına soktuk. Oradan girmek suretiyle Cerablus'u kuşatma altına alındı. Tabi onlara bizim obüslerimiz (fırtınalar) de destek verdi. Talep ettiğimiz de tabii ki koalisyon güçleri de gereken desteği sağladı. DAİŞ, Cerablus'tan çekilmek zorunda bırakıldı.
DAİŞ'in en önemli merkezi olan Rakka'da son durum nedir?
Obama, özellikle Rakka konusunda beraber bir şeyler yapmak istiyor. Biz de bu noktada bizim açımızdan bir sıkıntı olmayacağını belirttik. 'Askerlerimiz biraraya gelsinler, görüşsünler, ne gerekiyorsa bu yapılır' dedik. Bu arada El Rai'de yine askerimizin lojistik desteğiyle mesafe alınınca, ılımlı muhalifler oradan Doğuya doğru ilerlemeye başladılar. Bu çerçevede bir gelişme daha yaşandı. Fırat'la bir köprü vardı. Köprü bizim tasarrufumuzda değildi ama stratejik bir konumu olan köprü de bu süreçte alınmış oldu. Köprü alınınca iş çok daha rahat hale geldi çünkü, Doğu ile olan ilişki kurulabilir duruma geldi. Şu anda Menbiç'le yukarıda tasarruf altında olan yer arasında, ki fazla değil, 11 kilometre, ondan sonra Menbiç'le El Bab arasına baktığımız zaman orası da yaklaşık 36 kilometre Şu anda, orada temkinli bir şekilde bölgeyi kontrol altına almış vaziyetteler.
Alınan yerlerde mülteciler için bir kamp mı oluşturulacak?
Hayır benim kast ettiğim kamp değil. Ben, güvenli bölgenin oluşturulması halinde, alt yapısı da dahil olmak üzere orada mültecilerin pekala yerleşebilecekleri konutlar yapabileceğmizi söylüyorum. Benzer yerleşimlerin, Güneyimizde de söz konusu olabileceğini söylüyorum. Mültecilerin içinde çok vasıflı insanlar var. Gerekirse bu tür insanlar için Konut Edindirme Vakfı gibi veya Kimsesizleri Konut Edindirme Vakfı gibi bir vakıf kurulabilir. Dairesinin, evinin bedelini ödeyen, tapusunu alabilir. Ödeyemez ise daire vakıfta kalmış olur. İş temininde de yardımcı olmak suretiyle, en azından vasıflı mültecileri, çadırlardan, konteryerlerden kurtarmak için adım atılabilir.
Halep'te bir sıkıntı olduğundan söz ettiniz. Son durumdan bahseder misiniz?
Halep'te ciddi sıkıntı olduğu doğru. Malumunuz Halep'teki kardeşlerimizin büyük bir bölümünün Gaziantep ve çevresinde yaşayan vatandaşlarımızla akrabalıkları da var. Yani bu denli içli-dışlılar. Halep'te çok acımasız bir saldırı, bir kuşatma var. Ateşkesin sağlanması, yardımların ulaştırılması için çalışıyoruz. Çin'de Sayın Putin'e gerekenleri söyledik. 'Şu ateşkesi bir an önce sağlayalım' dedik. Bundan sonraki süreç biraz da bizim Mevlüt Bey, (Çavuşoğlu) Kery ve Lavrov arasındaki görüşmelere bağlı. Temennim, görüşmelerden bir an önce netice elde edilmesi. Gerekirse Putin'i olsun, Obama'yı olsun, biz de arayacağız kendilerini. Halep'te bayram öncesinde ateşkesin sağlanması, bu insanların huzur içerisinde bayrama girebilmeleri için çalışıyoruz.
Rusya ile tamamen normalleşme yoluna girildi denilebilir mi? Siz hedefinizi uçağın düşürüldüğü tarihin öncesinden de daha ileri diye ortaya koymuştunuz. O noktaya doğru gidiyor muyuz?
Şu anda Rusya ile olan ilişkilerimizde ekonomik olarak çok daha isabetli adımlar atabileceğimize inanıyorum. Özellikle enerji alanında Enerji Bakanımızla onların enerji kuruluşları geçen hafta yoğun görüşmeler, çalışmalar yaptılar. Hem bir ara kesintiye uğrayan Akkuyu konusu, hem de Türk Akımı ile ilgili adımlar şu anda hareketlendi. Bir mesafe alma noktasında, en azından düşünce noktasında çok kararlı bir noktaya geldik. Bundan sonrası inşallah atılacak adımdır. Bu konuda da onlar kararlı. Türk Akımı'nın gelmesiyle birlikte bizim açımızdan önemli olan bir şey o da şu, temenni ediyorum ki fiyat konusunda bir sıkıntı yaşamadığımız sürece çok daha süratli bir şekilde, onları da rahatlatacak şekilde, yani kazan-kazan esasına dayalı olarak bu adımı atmış oluruz.
Amerika'daki FETÖ'yü çökertmeniz lazım
Önümüzde bir BM Genel Kurulu var, ardından bir seçimler var. Seçim şunu getirir, bunu getirir noktasında değiliz. Ama bir stratejik ortak olarak kendileriyle çalışmalarımızı bugüne kadar nasıl sürdürdüysek, seçimden sonraki neticeye göre tabi yine bizler de adımlarımızı ona göre atacağız ve geliştireceğiz. Orada belirleyici olan, belki de en önemli olan konulardan biri, tabii ki FETÖ meselesidir. Şu anda bizim yargı süreci içerisindeki ortaya çıkan belgeler, bilgiler, bunları onlara teslim ediyoruz. Geçen hafta onlardan bir heyet Ankara'ya geldi. Çalışmalar yapıldı. Bizden bir heyet ABD'ye gidecek. Böylece işi daha da sıklaştıracağız. Zaten ayın 18'inde BM Genel Kurulu başlıyor, ona gideceğiz. Orada yine bazı görüşmeleri süratlendirerek inşallah sizlerin de lojistik desteğiyle Amerika'daki FETÖ'yü çökertmeniz lazım.
Feto'nun iadesi konusunda Obama ile yaptığınız son görüşme sonrasında yeni bir gelişme bekliyor musunuz?
Sayın Biden ve sayın Obama'yla ayrıntılı bir şekilde konuştuk. Dedim ki, 'Bu adam kendisine verilen o 400 dönüm arazideki kaşanesinde hala görüşmelerini yapıyor, röportajlar veriyor' Bizim ülkelerimiz arasında suçluların iadesi anlaşması var. İkili bir anlaşma bu. Burada aslında çok açık net, o tür birinin gözaltına alınması gerektiğini içeren madde var. Anlaşmanın 10. maddesi, mahkeme kararını verene kadar FETO'nun (ABD'de) gözaltında tutulması gerektiğine işaret ediyor. ABD, bu madde karşısında, 'Mahkeme kararını verene kadar dışarıda kalması gerekiyor' gibi davranıyor. Öyle bir şey yok. Suçluların iadesi anlaşmasında ne yapılması gerektiği, çok açık, çok net belli... Bize ikide bir söylenen şey nedir? "Türkiye'de anti Amerikancılık" meselesi. Bu kendiliğinden olmuyor.
Vatandaşlarımız, 'Bizim dostumuz olan ABD bize bunu nasıl yapar? Nasıl onu kendi toprakları içerisinde barındırır? Barındırdığına göre demek ki bize dost değil' diyor. Anlattım bunu Obama'ya. 'Anti Amerikancı davrananlar böyle bakıyor' dedim. Yapılması gerekeni de söyledim: 'Atılması gereken adım, bir an önce bunu ya bize iade ederek gereğini bizim yapmamızı sağlamanız, ya da bunu sizin gözaltına almanız'. Bunu yapın ki millet de en azından bir tavır koydular desin...
Uzun süre sonra Merkel'in tutumu ile ilgili olumlu ifadeler kullandınız. Vize muafiyeti konusunda bir ilerleme var mı?
Merkel, tutumunu bayağı gözden geçirmiş. Yerel seçimlerde aldığı netice iyi değil. Fakat bizde de olduğu gibi, yerel seçimler ile genel seçimlerin sonuçları farklı genelde farklı olur. Tusk ve Junker'le yaptığımız görüşmede de onların çok daha olumlu noktaya geldiklerini gördüm. Mesela onlar, '1 Ekim'de şöyle şöyle yapsak da daha sonraya diğerlerini yetiştirsek' dedi. Biz de, 'Bunu yapacaksanız 1 Ekim itibari ile vize işini eş zamanlı olarak yapacağız. Gümrük Birliği konusunu da konuştuk. Merkel, bunun problem olmayacağı kanaatinde. AB Bakanımız, Dışişleri Bakanımız konuyu yakın takip ediyorlar. Bunu bir yere vardıracaklar. Vize muafiyeti ile ilgili geri kabulle alakalı. Bu iş, yıl içinde biter diye düşünüyorum.
Ayrıca bizim 1996'dan itibaren AB ile Gümrük Birliğimiz var. Hiçbir ülke AB'ye girmeden, Gümrük Birliği'ni kazanamamıştır. Ama Tansu hanımın Başbakanlığı döneminde bize Gümrük Birliği'ni verdiler. Gümrüklerden muafiyet kazandık. Kimisi bunun için iyi olmadı derdi, kimisi iyi oldu dedi. Bana göre o, bir kazanımdır, olumsuz değildir. Ancak onun bir süresi vardı, o doldu. Şimdi Gümrük Birliği güncellenecek, böylece yeni bir süreç başlamış olacak.
Daha önceki ğerlendirmenizde, bazı siyasilerin eski günlere dönme özleminden bahsettiniz. CHP fabrika ayarlarına geri mi dönüyor? Bunun nedeni ne olabilir?
Üzgünüm, üzülüyorum. Çünkü bir Cumhurbaşkanı olarak aslında bu tür karşılıklı bir yarışa girmek istemiyorum. Biliyorsunuz beyefendi (Kemal Kılıçdaroğlu) Yenikapı'ya gelmek istemiyordu. Arkadaşlar devreye girdiler. Bize gelenler oldu. 'Güzel bir fırsat yakalandı' denildi. Ben de kendisine yazılı olarak davetimi gönderdim. Buna rağmen o açıklamayı yaptı. Daha sonra gerek kendi partisinden gerekse dışardan zannediyorum kendisini aradılar. Sayın Başbakan da aradı. Ondan sonra geleceğini bildirdiler. O şekilde Yenikapı'ya geldi. Sayın Bahçeli davetimiz üzerine hiç tereddütsüz Yenikapı'ya geleceğini bildirdi ve geldi. Orada yapılan konuşmalardan rahatsız olmadık. Konuşmalar da geneli itibariyle toparlayıcı idi.
Ardından Adli Yılın açılışı vardı. Adlı Yılın açılışında Barolar Birliği Başkanı bizden ziyaret talebinde bulundu. 6 veya 7 barosu hariç hepsi geldiler. Orada konuşmalarımızı yaptık. Daha sonra tek tek hepsinin elini sıktım. Yönetimden arkadaşları ile makama çıktık. Kendileri ile dertleştik. Yanında bir hanım vardı Barolar Birliği'nin üst düzey yöneticilerinden. O dedi ki "Sayın Cumhurbaşkanım bu şeyler bitsin. Bu konuşmaları her zaman yapabilelim. Adli Yılda da bunu halledelim'. Ben de kendilerine, 'Benim açımdan sıkıntı yok, yaparız' dedim.
Bu teklif onlardan mı geldi?
Tabiiki . Normalde bir otelin salonunda yapmayı planlamışlar. 500-600 kişilik bir yer. 'Bizim Kongre Merkezimiz çok daha rahat, inşallah bu sene orda yaparız, çok daha isabetli olur' dedim. O şekilde ayrılmıştık. Daha sonra bir haber aldık ki, gelmiyorlar. Oylama yapmışlar. Metin Bey arzulu idi. Bir arkadaş daha vardı, o da istekli idi. 2' ye 8 oylama sonucu ile olumsuz bakmışlar. Tabii arkadan Sayın Kılıçdaroğlu da davete 'Hayır' dedi. Fakat yaptığı benzetmeler hiç hoş değildi. 'Yargının bağımsızlığına ters düşer' dedi. Nasıl ters düşüyorsa? Burası partinin genel merkezi değil ki! Biz burayı yaparken bir şeyi düşünerek yaptık. Nedir o? Devletin toplantılarını yapabilecekleri bir yeri yok. Olan da çok çok pahalı. Öyle bir yer olsun ki yabancı misafirler geldiğinde onlar da takdir etsinler. O gün yargı mensupları 1.600 kişi geldiler ve hepsi de çok çok memnun oldular. Sayın Bahçeli de memnun oldu. Biz, ana muhalefetin oraya gelmeyişini anlamakta zorlanıyoruz.
Görüşmelerden sonra Alman basınında, 'Erdoğan, Merkel'e diz çöktürdü' diye başlıklar atıldı. Avrupa basınında, Türkiye'nin mültecileri kullanarak Avrupa'ya şantaj yaptığını ileri sürenler de var. Bu noktadaki değerlendirmeniz nedir?
Bizim mülteciler için neler yaptığımız ortada. Onları niye kullanalım ki? Öyle bir tavrımız olsa, 60 bin mülteciyi Edirne'den geri çevirmezdik. Dolayısıyla bu konuda asla bir şantaj da söz konusu değil. Alman basınına atfen aktardığınız o ifadeyi de yakışıksız buluyorum. Ne benim diz çöktürmeye ihtiyacım var, ne de Merkel'in diz çökmeye. Kendi Şansölyeleri hakkında o denli yakışıksız ifadeler kullananlar, aslında kendi kendi seviyesizliklerini gösteriyorlar.
15 Temmuz sonrasında 'Dere geçerken at değiştirilmez' demiştiniz. Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı ile ilgili güvensizlik gibi de algılandı. O dönem kapandı mı?
MİT olsun, Genelkurmay olsun, devlet yönetiminde insan kolay yetişmiyor. Hele hele öyle makamlar var ki bu makamlar sır makamlarıdır. Buralara adam yetiştirmede ciddi sıkıntılar çekersiniz. Maalesef bazı çevreler gerek asker gerekse MİT noktasında sürekli bu tür meseleleri kaşıyorlar. Ülkemiz hassas bir dönemden geçerken, böyle yapılması doğru bir şey değil. Bu konuda daha sağlam durmamız yazım. Süreci bu şekilde devam ettirmemizin gereğine inanıyorum.
Efkan Ala'nın istifası kabine değişikliğinin ilk adımı mı?
Efkan Bey benim müsteşarımdı. Milletvekili olmadan bakan yaptığım bir arkadaş. Kabiliyetleri olan bir arkadaşımız. Son hassas dönemdeki gelişmeler sebebi ile Sayın Başbakan'la bir değerlendirme yaptık. Böyle bir şeyin olmasının uygun olacağını söylediği için 'Madem böyle düşünüyorsunuz, hayırlı olsun' dedik. Ama Efkan Bey, bizim yol arkadaşımız, dava arkadaşımız. Bundan sonra da kendisinden aynen istifade etmeye devam edeceğiz.
Başbakanlığınız döneminde ameliyata olacağınız, zaman MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın hastanenin cemaate ait olduğunu öğrenmesi ile ameliyattan vazgeçildiği iddiaları doğru mudur?
Az önce söyledim ya, bu da koskaca bir yalan işte. Hiç alakası yok. Ben zaten, "Devlet hastanesinde ameliyat olurum" demiştim. Nitekim o ameliyatımı da Pendik Devlet Hastanesi'nde oldum. Bahsettiğiniz iddianameyi ise duymadım.
Türkiye'nin 15 Temmuz'da yaşamış olduğu darbe girişimini öncekilerden farklı kılan nedir?
Bu girişim her yönüyle de terörizmin ilk defa görülen yeni bir biçimidir. Bizler PKK, PYD, YPG, DAİŞ gibi terör örgütleriyle mücadele ederken işte şimdi de FETÖ, terör boyutuyla ortaya çıkmış oldu. Şimdi de bu yapılanmayı terör yüzüyle izliyoruz. Darbe girişimi, her kökenden her meslekten her meşrepten insanımızın ülkemizin her bölgesinde direnişiyle püskürtüldü. Bu süreçte 241 vatandaşımızın şehit düştü, 2194 vatandaşımızın yaralandı.
'Bir musibet bin nasihatten evladır' derler. Yaşananlardan alınacak dersler var. Biz gereken dersleri çıkarıyoruz, inanıyorum ki her kesim de kendince gereken dersleri çıkarıyordur. Ama son zamanlarda, bazılarının yine o eski günlere dönme hasreti içerisinde olduklarını görmez bizleri üzüyor. Hükümet başta olmak üzere ülkenin her açıdan süratle ayağa kalkması, ekonominin güçlenmesi için hep birlikte çalışılsın, gayret edilsin dediğimiz bir süreçte, Bazı davranışların sergilenmesi bizleri üzüyor. 'KHK'lara karşıyım' vb. yaklaşımların doğru olmadığını düşünüyoruz. Şu andaki OHAL'in geçmiştekilerle hiç bir ilgisi yok.
Eski OHAL'ler geçmişte kaldı
Eskiden OHAL ilan edildiğinde bakkallar, marketler hemen boşaltılırdı; evlerde stoklar yapılırdı. Şimdi böyle bir şey yok. Hayat normal bir şekilde devam ediyor. Hatta koşullarımız olumlu hale geldi. Halbuki o eski OHAL'ler olsa, fabrikalar aılamayacak hatta grev üstüne grevler gelecekti.
Alman medyasına yakışmadı
'Merkel diz çöktü' gibi Alman medyasına atfedilen ifadeler hiç hoş olmadı. Kendi Şansölyeleri hakkında o denli yakışıksız ifadeler kullananlar, aslında kendi kendi seviyesizliklerini gösteriyorlar. Çünkü ne benim diz çöktürmeye ihtiyacım var, ne de merkel'in diz çökmeye
En hızlı büyüyen ülke olduk
Üzerinde önemle durulan önemli bir husus küresel ticaretteki büyüme meselesidir. Bu noktada G20 ülkelerinin büyük bir çoğunluğu daha artıya geçme noktasında dahi değilken, bizler ilk çeyrekte Türkiye olarak 4,8 büyümeyi yakaladık.
Terörizmin yeni yüzü
Türkiye'nin yaşamış olduğu darbe girişimi terörizmin ilk defa görülen yeni bir biçimidir. Bizler PKK, PYD, YPG, DAİŞ gibi terör örgütleriyle mücadele ederken şimdi de FETÖ, farklı bir boyutla ortaya çıkmış oldu. Şimdi de bu yapılanmayı terör yüzüyle izliyoruz.
Nerelerde cereyan edeceği bilinmez
Ülkemizde cereyan eden bu vakanın yarın nerelerde cereyan edeceği bilinmez. Buralarda, nasıl 40 yılda Silahlı Kuvvetler, Polis Teşkilatımız, yargı ve bakanlıkları ele geçirme fırsatını buldularsa, ayrı şeyi başka yerlerde de deneyebilirler. Son zamandaki operasyonlarda, gerek DAİŞ gerek PKK, PYD, YPG, FETÖ karşısında bütün güvenlik güçlerimiz mücadeleyi sürdürüyorlar.
Yaptıklarının bedelini ödüyorlar
Türkiye'nin güvenlik güçleri bütün bu cephelerin hepsinde şu anda gereken mücadeleyi verebilecek güce ve kararlılığa sahiptir. Nitekim bu mücadelede, karşı tarafa ciddi bedeller ödetiyoruz. 15 Temmuz darbe sürecinde tutuklamalar oldu. Ancak bu durum ile birlikte ordumuz daha güçlü hale geldi.
3.nükleer enerji santrali gündemde
Görüşmede Türkiye'nin tarihi İpek Yolu'nu canlandırma çalışmalarında Çin'i samimiyetle desteklediğimizi özellikle belirttik. Enerji alanında da yeni ve önemli işbirliklerinin altyapısını oluşturuyoruz. Üçüncü nükleer enerji santralını Çin'le yapma durumu söz konusu olabilir.