Mekke döneminde inen Rum suresinde Rumlar ile İranlılar arasında yapılan savaş anlatılıyor. Aynı zamanda Müslümanları müjdeleyen Rum suresi Kuranda 30. sırada bulunuyor. İşte Rum suresi Arapça ve Türkçe okunuşu ile manası..
Kısaca Konusu : Sûreye, Ehl-i kitap olan Bizanslılar’ın ateşperest olan İranlılar’a –daha önce mağlûp olmuşken bir süre sonra– galip gelecekleri ve müslümanların sevinecekleri bildirilerek başlanmakta; geçmişteki inkârcı toplumların durumlarından ibret alınması öğütlenmekte; yüce Allah’ın varlığı, birliği, kudreti ve evrendeki mutlak egemenliğinin kanıtları, insan fıtratının önemi ve insanların yapıp ettikleri yüzünden ortaya çıkan olumsuzluklar üzerinde durulmakta; kıyamet günü inkârcıların karşılaşacakları bazı hallere değinilip Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlerden, tevhid inancına bağlı kalarak, âhiret hayatına hazırlığı ihmal etmeden, darlıkta da bollukta da Allah’a olan saygı ve itaatlerini devam ettirmeleri ve inançsızların tutumlarından etkilenmemeleri istenmektedir.
Fazileti : Kim Rûm sûresini okursa, semâda ve yerde Allahü teâlâyı tesbih eden meleklerin adedinin on katı sevâb kazanır, gece ve gündüzünde kaybettiğine kavuşur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
RUM SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU Bismillahirrahmanirrahim 1. Elif lam mim
2. Fulibetir rum
3. Fi ednel erdi ve hüm mim ba’di ğalebihim se yağlibun
4. Fi bid’i sinin lillahil emru min kablü ve mim ba’d ve yevmeiziy yefrahul mü’minun
5. Bi nasrillah yensuru mey yeşa’ ve hüvel azizür rahiym
6. Va’dellah la yuhlifüllahü va’dehu ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
7. Ya’lemune zahiram minel hayatid dünyave hüm anil ahirati hüm ğafilun
8. E ve lem yetefekkeru fi enfüsihim ma halekallahüs semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakki ve ecelim müsemma ve inne kesiram minen nasi bi likai rabbihim le kafirun
9. E ve lem yesiru fil irdi fe yenzuru keyfe kane akibetüllezine min kablihim kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat fema kanellahü li yazlimehüm ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
10. Sümme kane akibetellezine esaüs sua en kezzebu bi ayatillahi ve kanu biha yestehziun
11. Allahü yebdeül hakka sümme yüiydühu sümme ileyhi türceun
12. Ve yevme tekumüs saatü yüblisül mücrimun
13. Ve lem yekül lehüm min şürakaihim şüfeaü ve kanu bi şürakaihim kafirin
14. Ve yevme tekumüs saatü yevmeiziy yeteferrakun
15. Fe emmellezine amenu ve amilus salihati fe hüm fi ravdatiy yuhberun
16. Ve emmellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ve likail ahirati fe ülaike fil azabi muhdarun
17. Fe sübhanellahi hiyne tübsune ve hiyne tusbihun
18. Ve lehül hamdü fis semavati vel erdi ve aşiyyev ve hiyne tuzhirun
19. Yuhricül hayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve yuhyil erda ba’de mevtiha ve kezalike tuhracun
20. Ve min ayatihi en halekaküm min türabin sümme iza entüm beşerun tenteşirun
21. Ve min ayatihi en haleka leküm min enfüsiküm ezvacel li teskünu ileyha ve ceale beyneküm meveddetev ve rahmeh inne fi zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun
22. Ve min ayatihi halkus semavati vel erdi vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm inne fi zalike le ayatil lil alimin
23. Ve min ayatihi menamüküm bil leyli ven nehari vebtiğaüküm min fadlih inne fi zalike le ayatil li kavmiy yesmeun
24. Ve min ayatihi yürikümül berka havfev ve tameav ve yünezzilü mines semai maen fe yuhyi bihil erda ba’de mevtiha inne fi zalike le ayatil li kavmiy ya’kilun
25. Ve min ayatihi en tekumes semaü vel erdu bi emrih sümme iza deaküm da’vetem minel erdi iza entüm tahrucun
26. Ve lehu men fis semavati vel ard küllül lehu kanitun
27. Ve hüvellezi yebdeül halka sümme yüiydühu ve hüve ehvenü aleyh ve lehül meselül a’la fis semavati vel ard ve hüvel azizül hakim
28. Darabe leküm meselem min enfüsiküm hel leküm mim ma meleket eymanüküm min şürakae fi ma razaknaküm fe entüm fihi sevaün tehafunehüm ke hiyfetiküm enfüseküm kezalike nüfassilül ayati li kavmiy ya’kilun
29. Belit tebeallezine zalemu ehvaehüm bi ğayri ilm fe mey yehdi men edallellah ve ma lehüm min nasirin
30. Fe ekim vecheke lid dini hanifa fitratellahilleti fetaran nase aleyha la tebdile li halkillah zaliked dinül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
31. Münibine ileyhi vettekuhu ve ekiymus salate ve la tekunu minel müşrikin
32. Minellezine ferraku dinehüm ve kanu şiyea küllü hizbim bima ledeyhim ferihun
33. Ve iza messen nase durrun deav rabbehüm münibine ileyhi sümme iza ezakahüm minhü rahmeten iza ferikum minhüm bi rabbihim yüşrikun
34. Li yekfüru bima ateynahüm fe temetteu fe sevfe ta’lemun
35. Em enzelna aleyhim sültanen fe hüve yetekellemü bima kanu bihi yüşrikun
36. Ve iza ezaknen nase rahmeten ferihu biha ve in tüsibhüm seyyietüm bima kaddemet eydihim izahüm yaknetun
37. E ve lem yerav ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir inne fi zalike le ayatil li kavmiy yü’minun
38. Fe ati zel kurba hakkahu vel miskine vebnes sebil zalike hayrul lillezine yüridune vechellahi ve ülaike hümül müflihun
39. Ve ma ateytüm mir ribel li yerbüve fi emvalin nasi fe la yerbu indellah ve ma ateytüm min zekatin türidune vechellahi fe ülaike hümül mud’ifun
40. Allahüllezi halekaküm sümme razekaküm sümme yümitüküm sümme yuhyiküm hel min şürakaiküm mey yefalü min zaliküm min şey’ sübhanelhu ve teala amma yüşrikun
41. Zaheral fesadü fil berri vel bahri bima kesebet eydin nasi li yüzikahüm ba’dallezi amilu leallehüm yarciun
42. Kul siru fil erdi fenzuru keyfe kane akibetüllezine min kabl kane ekseruhüm müşrikin
43. Fe ekim vecheke lid dinil kayyimi min kabli ey ye’tiye yevmül la meradde lehu minellahi yevmeiziy yessaddeun
44. Men kefera fealeyhi küfruh ve men amile salihan fe li enfüsihim yemhedun
45. Li yecziyellezine amenu ve amilus salihati min fadlih innehu la yühibbül kafirin
46. Ve min ayatihi ey yürsiler riyaha mübeşşirativ ve liyüzikaküm mir rahmetihi ve litecriyel fülkü bi emrihi ve li tebteğu min fadlihi ve lealleküm teşkürun
47. Ve le kad erselna min kablike rusülen ila kavmihim fe cauhüm bil beyyinati fentekamna minellezine ecramu ve kane hakkan aleyna nasrul mü’minin
48. Allahüllezi yürsilür riyaha fe tüsiru sehaben fe yebsütuhu fis semai keyfe yeşaü ve yec’alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hilalih fe iza esabe bihi mey yeşaü min ibadihi izahüm yestebşirun
49. Ve in kanu min kabli ey yünezzele aleyhim min kablihi le müblisin
50. Fenzur ila asari rahmetillahi keyfe yuhyil erda ba’da mevtiha inne zalike le muhyil mevta ve hüve ala külli şey’in kadir
51. Ve lein erselna rihan fe raevhü musferral lezallu mim ba’dihi yekfürun
52. Fe inneke la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev müdbirin
53. Ve ma ente bihadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü’minü bi ayatina fehüm müslimun
54. Allahüllezi halekaküm min da’fin sümme ceale mim ba’di kuvvetin da’fev ve şeybeh yahlüku ma yeşa’ ve hüvel alimül kadir
55. Ve yevme teumüs saatü yuksimül mücrimune ma lebisu ğayra saah kezalike kanu yü’fekun
56. Ve kalellezine utül ilme vel imane le kad lebistüm fi kitabillahi ila yevmil ba’si fe haza yevmül ba’si ve lakinneküm küntüm la ta’lemun
57. Fe yevmeizil la yenfeullezine zalemu ma’ziratühüm ve la hüm yüsta’tebun
58. Ve le kad darabna lin nasi fi hazel kar’ani min külli mesel ve lein ci’tehüm bi ayatil leyekulennellezine keferu in entüm illa mübtilun
59. Kezalike yatbeullahü ala kulubillezine la ya’lemun
60. Fasbir inne va’dellahi hakkuv ve la yestehiffennekellezine la yukinun
RUM SURESİ OKUNUŞU
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif. Lâm. Mim.
2. Rumlar (İranlılar’a) mağlup oldular.
3. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir.
4. Bir kaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. (Rumların İranlıları yendikleri) o gün, müminler sevineceklerdir.
5. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder ve O Azîz’dir, çok merhametlidir.
6. Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden aslâ caymaz. Amma insanların çoğu bilmezler.
7. Onlar dünyâ hayatının yalnız görünen dış kısmını bilirler. Ahiretten ise tamamen habersizdirler.
8. Onlar kendi içlerinde hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belirli bir süre için yaratmıştır. Doğrusu insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
9. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğunu görmediler mi? Onlar kendilerinden daha güçlü idiler. Yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
10. Sonunda, Allah’ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkibetleri pek kötü oldu.
11. Allah ilkin mahlûkunu yaratır, ölümünden sonra onu tekrar diriltir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.
12. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, günahkârlar (korku ve ümitsizlik) içinde susup kalırlar.
13. Allah’a ortak koştukları şeylerden hiçbiri kendilerine şefaatçı olamaz. Zaten onlar ortaklarını da inkâr ederler.
14. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, işte o gün birbirinden ayrılırlar.
15. İman edip sâlih ameller işleyenler, bir bahçe içinde mesut olurlar.
16. Kâfir olup âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar.
17. O halde siz akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin.
18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde de (Allah’ı tesbih edin).
19. O, ölüden diri çıkarır, diriden de ölü çıkarır. Yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. (Ey insanlar!) İşte siz de kabirlerinizden böylece çıkarılacaksınız.
20. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) biri de sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra hemen birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız.
21. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, kendileriyle kaynaşmanız için, kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
22. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizi ve renklerinizi değişik yapmasıdır. Şüphesiz ki bunda âlimler için ibretler vardır.
23. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, gece olsun gündüz olsun uyumanız, lütfundan (rızık) aramanızdır. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
24. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, size hem korku hem de ümit vermek için şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesidir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
25. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, göğün ve yerin O’nun emriyle durmasıdır. Sonra sizi yerden bir tek dâvetle çağırdığı zaman, hemen çıkıverirsiniz.
26. Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğer.
27. Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O’nundur. Ve O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
28. Allah size kendinizden bir temsil getirdi. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, ellerinizin altındaki köleleriniz içinden ortaklarınız bulunmasını; ortaklık hususunda birbirinizden korkup endişelendiğiniz gibi onlardan korkarak sizinle onların eşit olmasını ve kendinizi saydığınız gibi onları saymanızı ister misiniz? İşte biz aklını kullanacak bir topluluk için âyetleri böyle açıklarız.
29. Hayır! O zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
30. Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
31. Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namazı kılın, müşriklerden olmayın.
32. Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her fırka kendi tuttuğu yoldan memnudur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra onlara katından bir rahmet tattırınca da, içlerinden bir grup hemen Rablerine şirk koşarlar.
34. Ki, kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler. Safâ sürün bakalım! Yakında bileceksiniz!
35. Yoksa onlara kesin bir delil indirdik de, o delil müşrik olmalarını mı söylüyor?
36. İnsanlara bir rahmet tattırırsak buna sevinirler. Şayet yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük gelirse, hemen ümitsizliğe kapılırlar.
37. Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine geniş geniş vermekte, dilediğinin rızkını da daraltmaktadır. Şüphesiz ki bunda inanan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.
38. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızâsını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
39. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah’ın rızâsını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, o böyle değildir. O zekâtı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.
40. Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah’tır. Peki sizin O’na eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir.
41. İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde fesat başgösterdi. Allah işlediklerinden bir kısmını onlara tattırıyor ki, belki dönerler.
42. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha önce geçenlerin âkıbetinin nasıl olduğunu görün. Çünkü onların çoğu müşrik idi.”
43. Allah’ın katından dönüşü olmayan bir gün gelmezden önce yönünü dosdoğru dine çevir. O gün bölük bölük ayrılacaklardır.
44. Kim inkâr ederse, küfrü kendi aleyhinedir. Sâlih amel işleyenler de yerlerini kendileri için hazırlamış olurlar.
45. Tâ ki Allah, iman eden ve sâlih amel işleyenlere lütfundan mükâfat versin. Şüphesiz ki O, kâfirleri sevmez.
46. Rüzgârları (yağmurun yağacağına, aşılamanın yapılacağına) müjdeciler olarak göndermesi O’nun delillerindendir. Tâ ki size rahmetinden tattırsın, gemiler O’nun emriyle yüzsün ve siz O’nun lütfundan (nasibinizi) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.
47. Andolsun ki biz senden önce nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Onlara apaçık delillerle geldiler. Biz de günahkârlardan intikam aldık. Müminlere yardım etmek üzerimize hak olmuştur.
48. Allah O’dur ki rüzgârları gönderip bulutları yürütür, onları dilediği gibi gökte yayar ve parça parça eder. Sonra da bulutların arasından yağmurun çıktığını görürsün. Kullarından dilediğine yağmuru verdiğinde, onlar hemen sevinirler.
49. Oysa onlar daha önceden üzerlerine yağmur indirilmesinden iyice ümitlerini kesmişlerdi.
50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kâdirdir.
51. Andolsun ki bir rüzgâr göndersek de ekini sararmış görseler, hemen ardından nankörlük ederler.
52. Gerçek şu ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp giden sağırlara da dâvetini duyuramazsın.
53. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin. Sen âyetlerimizi ancak inananlara duyurabilirsin. İşte onlar müslümanlardır.
54. Allah sizi oldukça güçsüz (bir madde)den yarattı. Güçsüzlükten sonra kuvvetli kıldı. Sonra o kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi. O dilediğini yaratır. O, ilim ve kudret sahibidir.
55. Kıyamet koptuğu gün suçlular bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar böylece aldatılıp saptırılıyorlardı.
56. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise şöyle derler: “Andolsun ki siz, Allah’ın yazısında yazılan o yeniden dirilme gününe kadar orada kaldınız. İşte yeniden dirilip kalkma günü bugündür. Fakat siz bilmiyordunuz.”
57. Artık o gün, zulmetmiş olanlara mazeret beyan etmeleri bir fayda vermez, kendilerinden Allah’ı hoşnud edecek şeyleri yapmaları da istenmez.
58. Andolsun ki biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali getirdik. Şayet sen onlara bir âyet (mucize) getirsen, kâfir olanlar: “Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.” derler.
59. İşte böylece Allah, bilmeyenlerin kalpleri üzerine mühür basar.
60. Sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yürekten inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevketmesinler!
RUM SÛRESİ’NİN FAZİLETİ VE YARARLARI
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresini okursa, Yerde ve gökte Allah’ı tesbih eden tüm meleklerin sayısı ile beraber o kişiye on sevap verilir.” (1)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresinin 17-19. ayetiyle, Saffat suresinin son 3 ayetini her namazdan sonra okursa, gökteki yıldızların, yağmur damlalarının, ağpaç yapraklarının, yerdeki toprakların sayısınca kendisine sevap yazılır. öldüğünde ise kabrinde her iyiliğine karşı on sevap daime kendisine ihsan edilir.”(2)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kere Ashabına: “Allah’u Teala’nın Halil’ine niçin vazifelerini tastamam yapan İbrahim diye isim verdiğini size haber vereyim mi? Çünkü O, her sabah-akşam (Rum suresinin 18-19. ayetlerini okuyordu.”(3)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim sabahladığında, Rum suresinin şu 3 ayetini okursa o gün yapamayacağı bütün hayırların sevabına ulaşmış olur. Akşamladığında bu ayetleri okuyan kimse ise, o gece yapamayacaklarına yetişmiş olur.”(4)
Kim Rûm sûresini okursa, semâda ve yerde Allahü teâlâyı tesbih eden meleklerin adedinin on katı sevâb kazanır, gece ve gündüzünde kaybettiğine kavuşur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Sevabu’l-Amal kitabında İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Ramazan ayının 23. Gecesinde Rum ve Ankebut surelerini okumanın sevabı; cennettir, İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyurdu: Bu iki surenin, Allah katında çok büyük bir değere sahip olduğuna eminim. [ İbn Babıveyh, Muhammed bin Ali, Sevabu’l-Amal ve İkabu’l-Amal, h.ş 1382, s 109.]
İmam Ali’den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim, ilkindi vakti 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, her iyi ve hayır işi yapmaya muvaffak olur, her şer ve kötü iş de onun üzerinden kaldırılır ve her kim, sabahları bu ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, aynı şekilde bereketinden faydalanır. [Şeyh Saduk, Emali, h.ş 1358, s 674.]
Yine aynı şekilde, Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hadis-i şeriflerinde Rum suresi 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri okuyana cennet vaat etmiştir. [Tabersi, Fadıl bin Hasan, Tercüme-i Tefsir-i Mecmau’l-Beyan, h.ş 1358, c 7, s 51.]
Rivayet Edildi ki:
Düşmana galip olmak ve kalbine korku salmak için Rum suresinin 59-60 ayeti yazılır ve sık sık okunur.
1 Kadı Beyzavi, Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut Te’vil) 2/214 2 İsmail Bursevi, Ruhu’l-Beyan (3/12; İmam Nesefi, Nesefi3 3/269 3 Heysemi, Mecme’uz-zevaid, 10/120 4 Abu Davud, Edeb, 5076
RUM SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?
1- Meşhur rivayetlere göre bu âyet-i kerimeler, İran kralı (Kisrâ) Şâpûr’un, Şam beldeleri ile ondan sonra gelen Cezîre ve Rum diyarının içlerine kadar olan yerleri ele geçirip Rum Kralı Hirakl’ı zor durumda bırakıp Kostantıniyye’ye (İstanbul) sığınmaya mecbur bıraktığı zaman nazil olmuştur.
2- Müfessirler demiştir ki: “Kisra, Rûm’a asker gönderdi. Onlara karşı Şehriraz diye isimlendirilen adamı görevlendirdi, Şehriraz, Farslılar’la birlikte Rûm’un üzerine yürüdü, onları yendi ve kılıçtan geçirdi. Şehirlerini harap etti. Ağaçlarını kesti. Kayser de Yuhannas adında birisini göndermişti. Şehriraz’la Ezriat ve Busra bölgelerinde karşılaştılar. Buralar, Arap topraklanna en yakın yerlerdir. Böylece Farslılar, Rûmlar’a galip geldiler.
Bu haber Mekke’de Rasulullah (s.a.v.)’a ve O’nun Ashabı’na ulaştı. Bu durum onlara zor geldi. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Mecûsî olan ümmîlerin (İranlılar’ın) Ehl-i Kitap olan, Rumlar’a galip gelmelerini hoş karşılamıyordu. Böylece Mekke kâfirleri düğün bayram yaptılar ve Peygamber (s.a.v.)’in Ashabi’yla karşılaşınca:
“Sizler Ehl-i Kitapsınız. Hristiyanlar da Ehi-i Kitaptır. Biz, ümmîyiz. Gel gör ki, Farslı kardeşlerimiz, Rûm kardeşlerinize galip gelmişlerdir. Sizler de bizlerle savaşacak olursanız, biz size galip geliriz” dediler. ALLAH Teala da bu âyeti bu yüzden indirdi.
3- İsmail b. İbrahim el-Vaiz, Muhammed b. Ahmed b. Hamid el-Attar’dan, o Ahmed b. Hüseyn b. Abdu’l-Cebbar’dan, o el-Haris b. Şüreyh’ten, o el-Mu’temir b. Süleyman’dan, o babasından, o A’meş’ten, o Atiyye el-Avfl’den, o da Ebû Said el-Hudrî’den bize şu haberi verdi:
“Bedir Günü olduğunda, Rûm, Fars’a galip geldi. Bu durum müminlerin hoşuna gitti. ALLAH Teala da Rum: 30/1-4 ayetlerini indirdi ve Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Rumların Farslılar’a galip gelmeleri sebebiyle “Mü’minler sevinirler.”
4-.Bunun benzerini İbnu Mes’ûd’tan, İbnu Cerîr anlattı.
5- İbnu Şihâb’tan İbnu Ebî Hatim anlattı.
“Bize ulaştı ki, Rasûlullah Mekke’den çıkmadan önce Müşrikler müslümanlarla mücâdele ederler ve: “Biz Rûm’un ehli kitap olduğuna şahitlik ederiz. Mecûsiler onlara galip geldiler. Siz, Nebiniz üzerine indirilen kitap ile bize galip geleceğinizi zannediyorsunuz. Ehli kitap oldukları halde Rûm’a Mecûsiler nasıl galip geldi. Fars’ın Rûm’a galip gelmesi gibi, biz size galip geleceğiz derlerdi. ALLAHü Teâlâ, Rum: 30/1-2 ayetini indirdi.”
6- İbnu Cerîr bunun benzerini, İkrime, Yahya İbni Ya’mer ve Katâde’den (r.a.) anlattı.
7- Niyâr ibn Mükerrem el-Eslemî’den rivayette o şöyle anlatıyor:
“Elif Lâm Mîm. Rumlar yenildiler.Yakın bir yerde. Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Eninde sonunda emir ALLAH’ındır. O gün mü’minler de sevineceklerdir. ALLAH’ın yardımı ile.” âyetleri nazil olduğunda İranlılar Rumlar’a galip durumdaydılar. Müslümanlar, Rumların galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar da kendileri gibi ehl-i kitab idiler. “O gün mü’minler de sevineceklerdir. ALLAH’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder ve O Azîz’dir, Rahîm’dir.” kavl-i şerifi işte bunun hakkındadır. Kureyş müşrikleri ise İranlıların galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar da kendileri gibi ehl-i kitabdan olmayıp yeniden diriltilmeye de imanları yoktu. İşte bu âyet-i kerimeler nazil olduğunda Hz. Ebu Bekr Mekke içinde çıkıp muhtelif yerlerde yüksek sesle bu âyet-i kerimeleri okudu. Kureyş müşriklerinden bazıları Ebu Bekr’e: “Ne dersin, bu hususta bizimle bahse girer misin? Arkadaşın, Rumların İranlılara birkaç sene (Bid’ı sinîn) içinde galip geleceklerini iddia ediyor.” dediler. Ebu Bekr de:
“Kabul, bahse girelim.” dedi. Bu, bahis tutuşmak haram kılınmazdan önceydi. Bahse tutuştukları mallan ortaya koydular (veya yed-i emine verdiler), sonra da müşrikler, Ebu Bekr’e:
“Süreyi kaç yıl koyacaksın? -Bid’ı sinîn, üçten dokuza kadar olan sayılar demekti.- İkisinin ortası (3’le 9’un ortası) bir sayı söyle de onu biz de kabul edelim.” dediler ve aralarında altı sene süre koydular (Bu altı sene içinde Rumlar galip gelirse Ebu Bekr, değilse müşrikler bahsi kazanmış olacaklardı).
Rumlar galip gelmeden altı sene geçti ve müşrikler, Ebu Bekr’in bahiste koymuş olduğu malı aldılar. Fakat yedinci sene girdiğinde Rumlar, İranlılara galip geldiler (ki galibiyyetleri haberinin müslümanlara gelmesiyle Bedr Gazvesi zaferi aynı günde olmuştur) ve bazı müslümanlar, (âyet-i kerimede bid’ı sinîn buyrulduğu halde) bahiste süreyi altı yıl koyduğu için Ebu Bekr’i ayıpladılar. Ravi der ki: (Ayet-i kerimede müjdelendiği üzere) Rumların galip gelmesi üzerine bir çok kişi müsiüman oldular.
8- Tirmizî, Neseî, İbni Cerir, İbni Ebî Hatim ve Beyhakî rivayet ediyorlar ki:
İranlılar Rumlarla savaştılar. Rumlarla Şam diyarından olan Ezriât ve Busra’da buluştular ve Rumları mağlup ettiler. İranlıların Mecusî, Rumların ise Ehl-i Kitap olmaları sebebiyle bu haber o sırada Mekke’de bulunan Peygamberimiz (s.a.) ve ashabına ulaşınca bu durum kendilerine ağır gelmişti. Mekke’deki müşrikler ise sevinmişlerdi. Sevinçli bir durumda iken Peygamberimiz (s.a.)’in ashabıyla karşılaşmışlar ve:
“Siz kitap ehlisiniz, Hristiyanlar da kitap ehlidir. Bizim İranlı kardeşlerimiz sizin Ehl-i Kitap kardeşlerinize galip geldiler. Siz de bizimle çarpışırsanız, biz de size galip geliriz.” dediler. Cenab-ı Hak da bu ayetleri indirdi.
Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) müşriklere gitti:
“Siz, kardeşlerinizin bizim kardeşlerimize galip gelmesine mi seviniyorsunuz? Buna sevinmeyin. ALLAH sizin gözlerinizi asla aydın kılmayacaktır -sizi sevindirmeyecektir.- ALLAH’a yemin olsun ki, Peygamberimiz’in bize haber verdiği gibi Rumlar İranlıları yeneceklerdir.” dedi. Übeyy b. Halef ayağı kalktı.
“Yalan söylüyorsunuz.” dedi. Hz. Ebubekir (r.a.):
“Sen daha yalancısın ey ALLAH’ın düşmanı! Benden 10 genç yiğit deve, senden de 10 genç, yiğit deve ile gel seninle iddialaşalım. Rumlar İranlılara galip gelirse, sen borçlu ol. İranlılar galip gelirse, ben sana üç yıla kadar borçlu olayım.” dedi. Übeyy b. Halef de bu teklifi kabul etti.
Hz. Ebubekir (r.a.) daha sonra Peygamberimiz’e gelip durumu bildirdi. Peygamberimiz (s.a.): “Deve sayısını artır, müddete de ilâve yap.” dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) çıkıp Übeyy ile karşılaştı. Übeyy:
“Belki de pişman oldun.” dedi. Hz. Ebubekir: “Hayır, gel deve sayısını artıralım, müddete de ilave yapalım. Bunu 100 deve ve müddet olarak da 9 sene,.” dediler. Übeyy:
“Kabul ettim.” dedi.
Hz. Ebubekir (r.a.) hicret etmek isteyince Übeyy ondan; mağlup olursa, bu hisse için kefil istedi. Hz. Ebubekir (r.a.) oğlu Abdurrahman’ı kefil bıraktı.
Übeyy, Uhud savaşına katılmak istediği zaman Abdurrahman ondan kefil istedi. Übeyy, ona kefil verdi. Übeyy, Uhud Savaşı’nda Peygamberimiz (s.a.)’in vurduğu bir darbeden aldığı yaradan dolayı öldü. Yedinci sene girince Rumlar İranlılara galip geldiler. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.) bu hisseyi Übeyy’in mirasçılarından aldı ve bunu Peygamberimiz (s.a.)’e getirdi. Peygamberimiz (s.a.): “Bunu sadaka ver.” buyurdu.
9- Bu olay kumarın haram kılınmasından önce idi. Çünkü bu sure Mekkî’dir. İçki ve kumar Medine’de haram kılınmıştı. Hanefiler bu olayı Daru’l-Harb’de fasit akitlerin caiz olduğuna delil olarak getirmişlerdir.
Bu ayet peygamberliğin delillerindendir. Çünkü bu ayet gaybdan haber vermektedir.
10- Bu rivayete göre âyet-i kerimeler Mekke’de nazil olmuştur ve Kur’ân-ı Kerim’in istikbale matuf ğaybî haberleri cümlesindendir.
Ancak Ebu Saîd’den rivayette onun: Bedr günü olduğunda Rumlar, İranlılara galip geldiler. Bu, mü’minlerin hoşuna gitti de bunun üzerine “Elif Lâm Mîm, Rumlar galip kılındılar…” âyet-i kerimeleri nazil oldu. dediği de rivayet edilmişse de bu, âyetlerin nazil olduğu değil de hükmünün tecelli ettiği zamana işaret olmalıdır. Değilse Sûre tamamıyla Mekkî’dir, içinde medenî âyetler (biraz önce işaret olunduğu üzere 17. âyeti dışında) olduğu da rivayet olunmamıştır.[
11- Suyuti diyor ki:
Birinci rivayet, galebet kelimesinin – fetha ile- olması üzerinedir. Çünkü âyet, onların galip geldikleri Bedir günü indirilmiştir.
İkincisi: Zam kıraati üzerinedir. O zaman mana; Onlar Fars’a galip geldikten sonra Müslümanlar onlara galip gelecekler demektir. Böyle olmalıdır ki, kelâmın mânâsı sahih olsun. Aksi takdirde, kelâm için mânâ bakımından bir büyüklük olmaz.
27. O, ilkin yaratıp sonra onu iade edendir. Bu, elbette O’nun için en kolaydır, O’nundur göklerde ve yerde en yüce misaller. Ve O, Azîz’dir, Hakîm ‘dir.
İbn Ebî Hâtim’in İbn Abbâs’tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle demiştir: Kâfirler, ALLAH Tealâ’nın ölüleri dirilteceği haberine şaştılar da “O, ilkin yaratıp sonra onu iade edendir. Bu, elbette O’nun için en kolaydır.” âyet-i kerimesi bunun üzerine nazil oldu.
28. O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi. Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklar olmasını ister de onlarla eşit olur ve birbirinizi saydığınız (korktuğunuz) gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden (aklını kullanan) bir kavim için âyetleri böyle tafsil eder açıklarız.
Taberânî’nin İbn Abbâs’tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatıyor: Şirk ehli müşrikler telbiyelerinde “Buyur ey ALLAHım, buyur; senin hiçbir ortağın yok. Ancak sana ait olan, kendisine ve sahip olduklarına Senin sahip olduğun bir ortağın müstesna.” diyerek telbiye yaparlardı. İşte bunun üzerine ALLAH Tealâ: ‘Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklar olmasını ister de onlarla eşit olur ve birbirinizi saydığınız (korktuğunuz) gibi bunları da sayar mısınız?” âyet-i kerimesini indirdi.
39. İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, ALLAH katında artmaz. ALLAH’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise böyle değildir. İşte onlar, o zekât verenler sevablarını kat kat artıranlardır.
Süddî’den rivayete göre Sakîfliler’in aldıkları faizler hakkında nazil olmuştur. Nehaî’den bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak garip bir rivayet zikrederler. Demiş ki: Bu âyet-i kerime yakınlarına, akrabalarından ihtiyaçlı olanlara infakta bulunarak bu infakları sayesinde mallarının artmasını bekleyen, bu infakları üzerine ALLAH’ın mallarını artıracağını uman bazı müslümanlar hakkında nazil oldu.