Aslan Değirmenci
Hükümet kurulmuştu kurulmasına ama bir başka konu vardı. Jandarma Genel Komutanlığı genelgesiu2026 Genelgeye bazı sivil toplum örgütleri derken Refah Partisi'nden sert eleştiriler geliyordu. Eleştiriler cevap önce medya üzerinden yetersiz kaldığında komutanlar aracılığıyla veriliyordu. Şiddetin dili medyayı sarmıştı. Genelgeye demokrasinin bir gereği olarak tepki gösterenler gerici ve irticacı ilan ediliyordu.
ÇİLLER VE YILMAZ POLEMİĞİ
Siyasette ise ayrı bir gerilim vardı. Refah Partili vekiller koalisyonu sadece eleştirmiyor, sallıyorlardı. Ortada yolsuzluk belgeleri uçuşuyordu. DSP'de sürece dahil oluyor, Refah Partisi gibi yolsuzluk önergesi veriyordu. İttifak dağılma aşamasına gelmişti. Önergelere ANAP'lı milletvekilleri de destek verince Çiller hakkında soruşturma komisyonu kurulması kararı alınıyordu. Bu karar sonrası Çiller, "Biz Mesut Bey'i lider biliyorduk ama değilmiş. Sırtımızdan hançerlendik" diyerek, koalisyonun çıkmaz bir sokağa girdiğini gözler önüne seriyordu. Bakanlar Kurulu iptal ediliyor, gerilim tırmanıyor, Anayasa Mahkemesi, RP'nin, TBMM'de yapılan hükümetin güven oylamasına ilişkin oylamaların, iç tüzüğe aykırı olduğu yolundaki başvurusunu kabul ediyordu. Bu kez yükselen ses, "Yılmaz görevi iade etmeli" şeklinde oluyordu.
BİLDİK SAHNELER
Gündem TBMM iken yeniden irtica kaygısına döndürülüyordu. Tartışmaların yönünü Cumhurbaşkanı Demirel'e, İzmir'deki bir alışveriş merkezinin açılış töreninde, yapılan silahlı saldırı girişimi değiştiriyordu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken CHP Milletvekili Mehmet Sevigen, saldırganın "Allah" diye bağırarak öne fırladığını iddia ediyor, Demirel, "Türkiye bu saldırıyı önemsemiştir. Herkesi büyük Atatürk'e saygı görevine çağırıyorum" diyordu. Krize giren hükümet yerine irtica paranoyası konuşurken bu kez Çiller'den açıklamalar geliyordu. Çiller, 24 Mayıs günü "Hükümet hukuken de fiilen de bitmiştir" diyordu. Tarih 6 Haziran'ı gösterdiğinde üç aylık Anayol hükümeti istifa etti. Yılmaz'ın istifasına sevinen Çiller, "Ya gidecek ya gidecek demiştim. İşte gitti. Allah üç aydan fazlasını nasip etmedi. Allah'ın bir bildiği var" dedi.
LAİKLİK DEĞİL MİLLİ İRADE ELDEN GİDİYOR
Nihayet sandık sonuçları ve milli irade yeniden hatırlandı. Cumhurbaşkanı Demirel hükümet kurma görevini Milli Görüş lideri Erbakan'a verdi. Koalisyon çalışmaları başladı. Çalışmalar "laiklik elden gidiyor" sloganları altında, zor şartlarda ilerliyordu. Sürekli olarak endişeler dile getiriliyor, kamuoyu korku sarmalına sürükleniyordu.
Bu karmaşık durum içerisinde Refah Partisi ve DYP ortaklığında Refah-Yol hükümeti kuruldu. Necmettin Erbakan Başbakanlık koltuğuna oturdu. Oturdu ama daha ilk günden bazı kadın örgütleri hükümete isyan bayrağı açtı. Öncelikli hedef DYP'li vekillerdi. Medya yine devreye sokulmuştu. Ardından bazı STK'lar ve DSPu2026 DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, güven oylaması öncesinde DYP milletvekillerine çağrı yaptı. Ecevit, "Laik demokratik cumhuriyet açısından RP'li hükümetin oluşturduğu tehlikeyi ortadan kaldırmak DYP'lilerin vereceği karara bağlı" Kimse tehlikenin adını somut bir şekilde ortaya koyamasa da algı yönetimi çok iyi yürütülüyordu. Çoktan Anıtkabir'e protesto ziyaretleri başlatılmış, bazı üniversitelerden hükümet karşıtı açıklamalar gelmeye başlamıştı. Güvenoyu öncesinde ise Kızının ODTÜ'deki diploma törenine katılan Başbakan Erbakan, alkışlı protestoyla karşılaştı. Eylemin organize olduğunu ise gerilimi düşürmesi beklenen Rektör Canan Özgen'in salona yaptığı ve protestoyu bir adım ileriye götüren konuşması belgeledi.
YAŞ DEVREYE GİRDİ
Tüm bu gelişmelere karşın Refah-Yol hükümeti meclisten güvenoyu aldı ve bir hak teslim edildi. Ancak mahalle baskısına daha ilk gün dayanamayan 8 DYP'li vekil istifa etti. İstifaların ardından gözler Yüksek Askeri Şura'ya çevrildi. 4 Ağustosta gerçekleştirilen Şura'da 13 subay ve astsubay, irticai eylemler nedeniyle ordudan ihraç edildi. Silahlı Kuvvetler bünyesinde, suç işleyen personeli yargılayarak cezalandıracak, yeterli yargı mercii var iken, değerlendirmelerle, savunma hakkı verilmeden personel hakkında kesin işlem yapılması tepki çekti.
LİDER TÜRKİYE LİDER İSLAM HAYALİ
Lider Erbakan'ın "en büyük hayal"i, tabii ki "dünya İslam birliği"ydi. Ve ona göre bu birliğin lideri de tartışmasız bir şekilde Türkiye olmalıydı. Erbakan'ın bu kapsamda ilk yurtdışı gezilerinin İran, Pakistan ve Malezya'ya yapılacağının açıklanması tepkilere neden oldu. Medya yeniden devreye sokuldu. Gazete manşetleri "Saltanat Gezisi" başlığıyla süslendi.
HEDEF BAŞÖRTÜSÜ VE İSLAM
30 Ağustos'da yaklaştıkça bir takım çevreler bilinçli bir şekilde kamuoyunu tedirgin edecek açıklamalara imza atıyor, özellikle Başbakan Erbakan'ın eşi Nermin Erbakan'ı başörtüsünden dolayı hedefe koyuyorlardı. 30 Ağustos günü geldiğinde Başbakan Necmettin Erbakan'ın eşi Nermin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın verdiği 30 Ağustos resepsiyonuna katılmadı. Başbakanın sakallı korumaları ise Genelkurmay'a alınmadı. Aynı gün Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı gazetelere verdiği demecinde tek gündemi irticaydı.
MEDYA'DAN İSRAİL'E ÇAKILAN SELAM
İsrail Filistin'de katliamlar gerçekleştiriyor, herkes izliyordu. Birkaç sivil toplum örgütü dışında katliamlara Türkiye'den ses yükselmiyordu. O sessizliği RP Ankara İl Teşkilatı'nın çağrısı bozuyordu. Çağrı yerini buluyor onbinler , İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği katliamları, Ankara Kocatepe Camii'nde protesto ediyordu. Katliamlara tepki Filistin'e destek gösterisi, medya tarafından "şeriat gösterisi" olarak duyuruldu. Bu olaydan sadece bir gün sonra Milliyet gazetesi, Aczimendi tarikatı ile ilgili hazırladığı yazı dizisini yayımlamaya başladı. Tarikat lideri Müslüm Gündüz ile yapılan röportajda, Aczimendilerin "Afganistan'da devrik lider Necibullah'ı direğe asan şeriat düzenini" Türkiye'de kurmak istedikleri belirtildi. Medyada başlatılan 'irtica' paranoyası Milliyet'in haberi ile yeni boyut kazanıyor, tartışmalar alevlendiriliyordu.
TAM GAZ DEZENFORMASYON
Resmi geziler başlamıştıu2026 Başbakan Erbakan'ın Libya ziyareti geniş yankı buldu. Sirte'deki çadırında Erbakan'ı kabul eden Libya lideri Muammer Kaddafi, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinden Kürt sorununa kadar birçok konuda sert eleştirilerde bulundu. Aranan malzeme bulunmuştu. Türk medyası yıldırım baskıyla olayı duyurdu. Kaddafi'nin sözlerini "deli saçması" olarak nitelendiren Devlet Bakanı Abdullah Gül: "Onun terbiyesizliğine, aynı terbiyesizlikle mi cevap vermek lazım?" dedi. Verilen tepkilere rağmen, hükümet Kaddafi'nin sözlerine tepki vermemekle suçlandı. Bir gün sonra 7 Ekim de Türkiye'nin Trablus Büyükelçisi'nin geri çağırılması kararlaştırıldı. Gerilim kısmen olsa da düşürülmüş oldu.
VESAYET ARACI ÜNİVERSİTELER
Ekim ayının ortalarında üniversitelerin açılış törenleri gündemi meşgul etmeye başladı. Başkent Üniversitesi'nin öğretim yılı açılış töreni laiklik gösterisine dönüştü. Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal ve YÖK Başkanı Kemal Gürüz, laiklik mesajları verdi. Özden: "Atatürkçülük yürek işidir, sözde olmaz. Şeriatçıdan laik olmaz." Tam bir hafta sonra İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Hemşirelik bölümünde okuyan 30 başörtülü öğrenci, başını açmadığı için topluca sınıfta bırakıldı. Okul müdürü Demir Tiryaki, bıyıklı olan birinin tıraş olup başörtüsü takabileceğini, tesettürlü öğrencinin erkek mi, yoksa kadın mı olduğunun anlaşılmasının güç olacağını söyledi. Üniversitelerden benzer haberler neredeyse hergün gelmeye başladı.
ALLAH DİYEN DE KÜRT DİYEN DE HEDEFTE
Gündem sadece laiklik, irtica üzerinden kilitlenmiyordu. Kürt sorunu üzerinden de RP hedef alınıyordu. Kürt sorunu hakkında RP'nin geçmişte yaptığı öneriler masaya getiriliyor, eleştiriler yapılıyor, PKK'nın kaçırdığı 8 asker için PKK kampına giden eski Refah Partisi Milletvekili Fethullah Erbaş'ın eski görüntüleri üzerinden psikolojik harp yürütülüyordu. Kürt sorununa yönelik RP'nin atması muhtemel adımların önü kesiliyor, çatışmaya sürekli kapı aralanıyor, yaşanan şiddet olayları üzerinden de hükümet eleştiriliyordu.
SENARYO SAHNEDE
23 Ekim 1996'da meydana çıkan Aczimendilerle işin boyutu başka yöne kaydırıldı. 2 ay sonra da Fadime Şahin olayı patlak verdi. Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz Fadime Şahin'le bir evde basıldı. Operasyon ise adeta canlı yayınlandı. Medyada bu olay günlerce tartışılırken dindar insanlar töhmet altında bırakıldı. Sonrasında ise sahte şeyh Ali Kalkancı televizyonlara çıktı. Tabii o da operasonlara dahil edildi.
SUSURLUK LAİKLİK İLE KAPATILDI
3 Kasım'da meydana gelen Susurluk kazası ve Erbakan'ın bu olay için 'fasa fiso' demesi kendisini siyasi anlamda etkiledi. Bu olayın ardından İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti, yerine Meral Akşener getirildi. Oysa Susurluk olayının üzerine gidilseydi 92 ile 96 arasındaki karanlık süreç aydınlatılacak, böylece yasa dışına çıkan ve hukukun üstünde tepinenlerin sonu olacaktı, olmadı. Laiklik ve irtica paranoyası derin bir dosyanın kapatılmasını sağladı. Tabi Susurluk Refah-Yol hükümeti aleyhine kullanıldı.
Yarın: Algı operasyonları veistifalar