2 Kasım 1943: Karaçay-Malkar Sürgünü

Tüm gücüne rağmen Karaçay-Malkar halkını yok edemeyen Sovyet Hükümeti, 2 Kasım 1943'te Karaçaylıları, 8 Mart 1944'te ise Malkarlıları zorunlu sürgüne gönderdi. Bu süreçte 69 bin 267 Karaçaylı ve 40 bin Malkarlı, hayvan vagonlarına bindirilerek Kafkasya'dan uzaklaştırıldı. Bu acı sürgünün üzerinden 81 yıl geçmiş durumda.

Karaçay-Malkar, Kafkasya’nın Orta Kafkaslar olarak bilinen merkezi kısmında yer alıyor. Mingitaw Elbruz, Dıhtaw, Koştantaw gibi Kafkasya’nın, hatta Avrupa’nın en yüksek dağları Karaçay-Malkar toprakları içinde bulunuyor.

Onlar, kendilerine "Tawlu (Dağlı)" adını veriyorlar. Karaçay-Malkarlılar ayrıca kendileri için “Alan” adını kullanıyor ve birbirlerine “Alan” diye hitap ediyor.

Karaçay-Malkarlar, 2 Kasım 1943’te sürgüne gönderildi ve o günlerde yaşadıklarını hala unutamadı...

Nüfuslarının yarısını sürgünde kaybeden Karaçay-Malkarlıların sürgüne gidişi ve dönüşünü, şu an nerede yaşadıklarını, acılarını haberimizde anlattık.

Karaçay-Malkar sürgününe giden süreç

1943-1944 yıllarında halkın toplu olarak Kafkasya’dan Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmelerine sebep olan olaylar 1917 yılında Rusya’nın Bolşevik İhtilali ile yıkılmasına kadar uzanıyor.

Halkı birbirlerinden koparıp güçlerini bölmeyi ve daha kolay asimile edebilmeyi planlayan Bolşevikler, 1920’li yıllarda onları iki ayrı idarenin altına aldı.

Malkarlılar, Kabardeylerle birlikte Kabardin-Balkar Özerk Cumhuriyeti’ne bağlanırlarken, Karaçaylılar müstakil olarak Karaçay Özerk Bölgesi’ni oluşturdu.

1921-1928 yılları arasında Sovyetler Birliği’nde uygulanan “Yeni Ekonomik Politika (NEP)” dönemi Karaçay-Malkar’da da olumlu gelişmelere yol açtı.

Bolşeviklerin kendi prensiplerine aykırı hareket ettikleri bu yumuşak dönemde, Karaçay-Malkar halkı da ekonomik ve kültürel hayat sahalarında kalkınma ve gelişme imkanları elde etti.

Karaçay-Malkarlıların kendi dilleri için ortak bir Latin alfabesi hazırladıkları bu dönemde birçok okul ve enstitü açıldı, yeni bir aydın tabakası oluştu.

Çeşitli suçlamalar başladı

Karaçay Özerk Bölgesi’nin idaresine getirilen Rus yöneticiler, 1918-1920 yıllarında Bolşeviklere karşı savaşan Karaçaylıları gerici, milliyetçi, Pantürkist gibi suçlamalarla yok etmeye başladı.

Bolşevikler, halkın eski prens (bey) ve asilzade tabakalarına mensup aileleri de sistemli bir biçimde yok etmeye girişti. 1926 yılında Karaçay’ın 34 seçkin din adamı tutuklandı.

1928 yılında Karaçay’ın ileri gelenleri “burjuva milliyetçi” damgası ile yerlerinden atılarak yok edildi.

1928 yılı sonunda Karaçay Özerk Bölgesi yönetiminde Karaçaylı hiç kimse kalmamıştı.

1929 yılında Karaçay halkının yüzde 25’i “küçük burjuva” sayılarak tutuklandı ve mülkleri devlete geçti. Halkın geri kalan kısmı ise zorla “kolhoz” adı verilen devlet çiftliklerinde çalıştırılmaya başlandı.

Zorunlu kolektifleştirme

Sovyetlerin zorunlu kolektifleştirme hareketi büyük bir isyana yol açtı.

Ayaklanan halka karşı Kızıl Ordu ve silahlı GPU birlikleri saldırıya geçti. Kafkas Dağları’na açılan bütün dağ boğazları ve vadiler Malkarlıların elinde olduğu için Sovyet Kızıl Ordusu’nun saldırıları kolaylıkla püskürtüldü.

Düzenli Sovyet askeri birlikleri çok geçmeden silahsız ve zayıf Karaçay-Malkarlara karşı saldırıya geçti. Tank ve uçaklarla desteklenen Kızıl Ordu’ya karşı koyamayan direnişçiler Kafkas Dağları’na çekildi.

Stalin’den anlaşma yolu

Kafkasya’daki bu isyanların bütün Sovyetler Birliği’nde uyandıracağı olumsuz etkilerden çekinen Stalin, Karaçay-Malkar halkıyla anlaşma yoluna gitti.

Stalin, 1930 yılı Nisan ayında Pravda gazetesinde yayımlanan bir makalesinde, Kafkasya’da komünist sistemin uygulanışındaki başarısızlığın suçunu yerli idarecilere yükleyerek, buna sebep olanların cezalandırılacağını ve halka haklarının geri verileceğini yazdı. Karaçay-Malkar halkı, Stalin’in bu sözlerine inanmasa da çaresizlik içinde silahlarını bıraktı.

3 bin kişi kurşuna dizildi, 17 binden fazla kişi sürgüne gönderildi

İdareyi ele geçiren Bolşevikler, derhal askeri mahkemeler kurarak, ayaklanan halkı yargılamaya başladı. Bu sırada 3 bin kişi kurşuna dizildi, 17 bin kişi de Sibirya’da çalışma kamplarına sürgüne gönderildi.

1932 yılından 1934 yılına kadar Karaçay’da zorla kolhozlaştırma çalışmalarına devam eden Bolşevikler, bütün Karaçay halkını Sovyet devletine köle haline getirdi.

Bunu üzerine, Karaçay-Malkarlılar 1934 yılında tekrar ayaklandı. Ayaklanmayı kanlı bir biçimde bastıran Sovyet Hükümeti, 3 bin aileyi daha sürgüne gönderdi.

Kadın erkek fark etmiyor herkes zulme uğruyordu

Bolşevikler 1936 yılında, Karaçay’da kitle halinde tutuklamalara başladı. Bu tutuklamalar sırasında Karaçay’ın yetişmiş aydın tabakası tamamen yok edildi.

1938 yılı itibarıyla Karaçay’ın idaresinin SSCB İçişleri Halk Komiserliği'nin (NKVD) eline geçmesiyle binlerce Karaçaylı kolhoz işçisi hapse atıldı.

Sovyet yönetiminin zulmünden Karaçaylı kadınlar da kaçamıyordu. 1936-1937 yıllarında ayaklanmalara karıştıkları gerekçesiyle Karaçaylı 875 kadın hapsedildi.

1939-1940 yıllarına gelindiğinde Karaçay-Malkar halkının yüzde 40’ı ya öldürüldü ya da Sibirya’ya sürüldü, ki bunun da anlamı ölmek demekti.

Almanya, Sovyetler ve Karaçay-Malkar halkı

Sovyet Hükümeti'ne karşı içinde büyük bir kin ve düşmanlık besleyen Karaçay-Malkar halkı, 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne savaş açan Almanları büyük bir kurtarıcı olarak karşıladı. Bu durumu değerlendiren Sovyet istihbaratı, Sovyet ordusunda görevli Karaçay-Malkarlı subay ve askerleri “güvenilemeyecek düşman unsurlar” sayarak cepheden alıp, Ural bölgesindeki kömür ocaklarına sürdü.

Sovyetlerin bu davranışı karşısında bir Karaçay süvari alayı silahları ile dağa çıktı.

25 Temmuz 1942’de Alman orduları Sovyet ordusuyla Kafkas Dağları'nın eteklerinde savaşa girdi. Alman ordusunun önünden çekilerek Kafkas Dağları'na sığınmaya çalışan Kızıl Ordu birliklerini burada Karaçaylıların silahlı çeteleri karşıladı. Karaçaylılar, Sovyet birliklerinin büyük bölümünü imha etti.

Almanlardan Karaçay-Malkarlılara bazı imtiyazlar

Almanlar 21 Ağustos 1942’de Kafkas Dağları’nın en yüksek zirvesi Elbruz Dağı’na (Mingi Tav) Alman bayrağını dikti.

Yerli halka dini ve siyasi hürriyet verdiklerini açıklayan Almanlar, bu hareketleri ile yerli halkın sempatisini kazandı. Camiler yeniden açıldı, kolektif çiftlikler kaldırıldı.

Savaşlar sırasında Kafkasya’da bulunan Alman gazetecisi Erich Kern o günleri şöyle anlatıyor:

“Bilhassa yerli İslam unsurları ile aramız iyi. Her tarafta gönüllü süvari birlikleri kuruluyor. Peygamberin yeşil savaş bayrağı dalgalanıyor. Bir dostluk havası esiyor. Burada Müslüman halk müthiş bir komünist düşmanı. Ben kasabaya girerken Karaçaylılardan oluşan bir süvari taburu, güle oynaya dağdaki hizmetlerine gidiyordu. Uzun boylu, tunç yüzlü güzel delikanlılar eyer üzerinde kalıp gibi duruyorlar...”

Almanlar çekilir çekilmez Kızıl Ordu Karaçay’a saldırdı

1942 yılı sonlarında Alman ordusunun Rusya’da yenilgiye uğratılması sonunda, Almanlar Kafkasya’dan çekilmek zorunda kaldı.

Almanlar Kafkasya’dan çekilir çekilmez, 15 Ocak 1943’te Kızıl Ordu Karaçay’a büyük bir saldırı başlattı. Silahlı çeteler Kafkas Dağları'nda tank, top ve uçaklarla saldıran Kızıl Ordu’ya karşı mücadele ediyorlardı. Bütün Karaçay köyleri ağır bombardımanla yerle bir edildi.

2 Kasım 1943’te topyekün sürgüne gönderildiler

Bütün güçlerine rağmen Karaçay-Malkarlıları yok edemeyen Sovyet Hükümeti, daha kesin bir sonuç elde edebileceği bir yönteme başvurdu. 12 Ekim 1943’te Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Prezidyumu’nun aldığı bir kararla Karaçay halkı 2 Kasım 1943 tarihinde topyekün sürgüne gönderildi. Aynı karar 8 Mart 1944’te Malkarlılara da uygulandı.

Sürgün olduğu gece bütün köyler silahlı birliklerle kuşatılarak evlere tek tek baskınlar yapıldı.

2 Kasım 1943: Karaçay-Malkar Sürgünü

Sürgün sırasında Kafkasya’dan toplam 69 bin 267 Karaçaylı hayvan vagonlarına doldurularak sürgüne gönderildi. Bunlara sonradan sürgün sırasında Sovyet ordusunda bulunan Karaçaylı askerler de katıldı. Karaçay-Malkarlılar, sürgünün ilk birkaç yılında nüfuslarının yarısını kaybetti.

Toprakları paylaştırıldı, köy adları Gürcüce oldu

Karaçaylılar sürgüne gönderildikten sonra toprakları paylaştırıldı, Özerk bölge sınırları yeniden çizildi. Karaçay Özerk Bölgesinin dağlık bölgeleri ile Kabardin-Balkar Özerk Cumhuriyetinin Malkar bölgesi toprakları Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti topraklarına ilave edildi.

Karaçaylıların ve Malkarlıların bir daha asla Kafkasya’ya dönmeyecekleri düşünülerek yer adları bile değiştirildi. Eski Karaçay köylerine Gürcü dilinde adlar verilirken, pek çok yer adı da Rusçaya çevrildi.

14 yıl sürgünde yaşadılar, 1957’de dönmeye başladılar

Orta Asya ve Sibirya bölgelerine dağıtılarak sürgün yerlerinde de birbirlerinden ayrı düşmelerine özellikle dikkat edilen Karaçay-Malkarlılar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ücra köşelerine atıldı.

Karaçaylılar, Kruşçev’in 1956 yılında Komünist Partisi 20. Kongresindeki gizli konuşmasında Stalin tarafından haksız yere sürüldüklerini belirttiği 5 Sovyet halkından biriydi. Aynı yıl Kruşçev, Karacaylıların geri dönmeleri ve bu haksızlığın düzeltilmesi yolunda gerekli çalışmaları yapacağına dair garanti verdi.

14 yıl boyunca Kafkasya’dan uzakta sürgünde yaşayan Karaçay-Malkar halkı, 1957 yılında vatanlarına geri dönmeye başladı. Bir soykırım halini alan sürgün yıllarında Karaçay-Malkarlılar nüfuslarının büyük bölümünü kaybetti.

Sürgün döneminde Karaçay-Malkarların nüfusu

1939 yılında 75 bin 800 kişilik bir nüfusa sahip olan Karaçaylılar 1959 yılında ancak 81 bin 400 kişilik bir nüfusa ulaşabilmişti. Malkarlıların nüfus kaybı ise çok daha fazlaydı. 1939 yılında 42 bin 700 olan Malkar nüfusu 1959 yılında 42 bin 400’e düşmüştü.

1959 nüfus sayımı sonuçlarına göre sürgünden Kafkasya’ya dönen Karaçaylıların sayısı 67 bin 830 kişiydi. 13 bin 570 Karaçaylı ise sürgün yerlerinde kalmıştı. 1959 yılında Kafkasya’ya dönebilen Malkarlı sayısı ise 34 bin 88 kişiydi. Malkarlıların 8 bin 312’si sürgün yerlerinde kalmıştı.

Sürgünden döndükleri halde itibarları iade edilmedi

Sürgün öncesinde özerk bölge statüsünde olan Karaçay’ın özerkliği geri verilmedi ve 1922 yılında olduğu gibi Karaçay bölgesi Çerkes ve Abazalarla birleştirilerek yeniden Karaçay-Çerkes özerk bölgesi kuruldu. Özerk bölgenin kurulmasıyla birlikte Karaçaylılar ile Çerkes-Abaza, Rus-Kazak etnik grupları arasında etnik ve siyasi problemler yeniden ortaya çıkmaya başladı.

Karaçay halkı sürgünden döndüğü halde Sovyet Hükümeti tarafından itibarı iade edilmemiş ve siyasi hakları geri verilmedi. Sürgün sonrasında Karaçaylılar 30 yıl boyunca Sovyet resmi belgelerinde hâlâ “vatan haini”, “haydut-çeteci” olarak tanımlanıyorlardı.

'Karaçaylılara karşı tavır alın'

Kimlik kartının ve pasaportunun milliyet hanesinde “Karaçaylı” yazan bir kimsenin devlet kademelerinde yükselmesine imkân yoktu. Kendi özerk bölgesindeki hiçbir idari kadroya Karaçaylılar tayin edilmiyordu.

1982 yılında Bölge Parti Komitesi tarafından yayımlanan bir kitapta Karaçaylıların vatan haini oldukları vurgulanarak komünist rejime karşı olan düşmanlık ve sadakatsizlikleri anlatılıyor ve Çerkeslerle Rusların, Karaçaylılara karşı tavır almaları isteniyordu.

Hatalı olduklarını 32 yıl sonra kabul ettiler

Sovyet resmi makamları “12 Ekim 1943 yılında Karaçaylıların sürgüne gönderilmeleri” ile ilgili kararın hatalı olduğunu kabul etti.

Karaçaylılara atılan iftiraların haksız olduğunu, Karaçay halkı sürgünden döndükten ancak 32 yıl sonra, 14 Kasım 1989 tarihinde açıkladılar.