Başbakan Binali Yıldırım, Pera Palas'ta dün akşam düzenlenen Beyoğlu Sohbetleri'nde konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Zeytin Dalı Harekatı sonrası Türkiye'nin ne yapacağı ve Amerika'nın tavrına ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:
"Afrin'de bizim amacımız; oradaki sorunu ortadan kaldırmak, silahlı grupları hem ülkemize hem de oradaki masum insanlara tehdit olmaktan çıkarmak. Orada yaşayan 350 bin Afrinli Türkiye'ye sığındı. Biz orayı temizleyince gidip yerleşecekler, amacımız bu, çok açık ve seçik."
Sonra bunun aşamaları var. Askerlerimiz sahada Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla beraber bu operasyonu başarıyla yürütüyor. Münbiç ile sayın Cumhurbaşkanımızın söylediğiyle benim ifade ettiğim arasında bir fark yok. Münbiç'te vaktiyle, Amerikan eski yönetimi, zamanında Türkiye'ye verilen bir söz var; Fırat'ın doğusundan batısına hiçbir PYD, YPG unsuru geçmeyecek. 'Geçenler oldu' filan dedik, 'Onları biz kısa sürede geri göndereceğiz' falan dediler ama hiç giden gelen yok, herkes yerinde duruyor. Biz sürekli bunu hatırlatıyoruz, 'Bak bunları buradan alın yoksa bir güvenlik riski oluştur' diyoruz. Bu tezimiz hala geçerlidir. Çünkü orada yüzde 90'a yakın Arap nüfus var. Kürt nüfus da yok doğru dürüst ama orada PKK'lıların, PYD'lilerin ne işi var? Orada da Afrin'de yaptıklarını yapıyorlar. İnsanlar üzerinde terör estiriyorlar. Tabii bir de tek tük Rus, Amerikan askerleri var, tabii biz orada Amerikan askerleri ile çatışmaya girmeyi arzu etmeyiz."
Yıldırım, "Esed'le direkt görüşmenin ön koşulu nedir? Böyle bir şey mümkündür?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Esed ile bizim doğrudan bir temasımız yok. Afrin olayında da Rusya üzerinden ve daha alt düzeyde temaslar söz konusu oldu. Tabii 7 yıl geçmiş, en az 800 bin insan katledilmiş, 10 milyonun üzerinde insan yerinden yurdundan edilmiş. Böyle bir manzara karşısında bunun kolay bir şey olmadığını takdir edersiniz. Ama geldiğimiz noktada rejim bir vaka, bir hakikat... Yani rejimi yok sayarak Suriye'de bir çözüm arayışı içine girersek daha uzun yıllar bu kaos devam eder. O yüzden tabii ki çözümde rejim de olacak ama Suriye'nin tüm etnik grupları bu çözümde yer alacak. Kimler yer almayacak? Eline silah almış, terör faaliyeti içinde olan, masum, sivil insanları katledenler bu masanın hiçbir yerinde olmayacak. Bizim şartımız bu, bunu baştan beri savunuyoruz."
ABD ile ilişkilerde yaşanan gerginlikle ilgili bir soru üzerine de Yıldırım, "ABD ile ilişkilerimiz sadece YPG değil, FETÖ meselesi yüzünden gerildi. 15 Temmuz'un arkasında bu FETÖ örgütü, onun başındaki terörist başı olduğu halde ABD'nin bu kadar vurdumduymaz davranması ve buna her türlü imkanı sağlaması, istediği şekilde ülkemize yönelik faaliyetlerine müsaade etmesi, bir kısıtlama getirmemiş olması bizim açımızdan kabul edilebilir değil. ABD'nin Türkiye ile ilgili nerede duracağını açık ve seçik olarak ortaya koyması lazım. " diye konuştu
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine de değinen Yıldırım, 40 yıllık birikimi olan ve bütün kurumlara mikrop gibi sızmış bir küresel terör örgütüyle karşı karşıya olunduğunu belirterek, "Darbe girişimini bastırdık, bu önemli bir şeydi, millet bizimle beraber direndi, silahlara göğsünü siper etti. Darbe girişimini bastırdık ama yetmiyor, asıl mücadele ondan sonra başlıyor." dedi.
Yıldırım, OHAL'in günlük hayatta insanların hayatına bir olumsuzluk getirmediğine işaret ederek, OHAL konusunda gözden geçirmeler yapılabileceğini ifade etti.
"PKK'nın Kürtler diye bir sorunu yok"İnsanların etnik yapısına bakmadıklarını, en fazla Kürt kökenli milletvekilinin kendi partisinde olduğunu dile getiren Yıldırım, "Kürtlerin başına bela olan PKK var. Kürt kardeşlerimizle hiçbir problemimiz yok. Bizim problemimiz Kürt kardeşlerimize de zulmeden, Türk kardeşlerimize de zulmeden, sivilleri gözünü kırpmadan yok eden alçak, bölücü terör örgütüdür. Bizim bundan sonraki hedefimiz, bu alçak örgütü, Kürtlerle aramızı bozan bu cani örgütü ortadan kaldırmaktır. Çukur ve hendek siyasetinden sonra bunu başardık. 9 ilçemizi, 3 ilimizi yerle bir ettiler. Orada polisimiz, askerimiz, jandarmamız kılı kırk yardı, sivil zayiat olmaması adına birçok da şehit verdik." değerlendirmesinde bulundu.
Terörden etkilenen bölgelerde 30 bin yeni konut yapıldığını, hiçbir fedakarlıktan çekinmediklerini, hükümet olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu ihmal etmediklerini, aksine bölgeye daha çok yatırım yaptıklarını vurgulayan Yıldırım, "PKK'nın Kürtler diye bir sorunu yok, Kürtlerin PKK diye bir baş belası ve sorunu var. Lazı, Kürdü, Çerkezi ile herkes bu topraklarda eşit haklara sahip." dedi.
"Türkiye ortaya koyduğu çabaları arttırarak sürdürecektir"Fırat Kalkanı Harekatı'nı, Suriye'de sonradan telafi edilmesi imkansız bölünmenin, ayrışmanın önüne geçmek ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamak için yapıldığının altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu konuda Türkiye ortaya koyduğu çabaları arttırarak sürdürecektir. Muhataplarımıza ve koalisyon güçlerine bu telkini yapıyoruz, Rusya ve İran'a aynı telkini yapıyoruz. Suriye'nin toprak bütünlüğü dikkate alınmadan bir çözüm arayışına gidersek bugünleri de arar hale geliriz. Oradaki kaos ve kargaşa... İnsanların yok olmasıyla karşı karşı kalabiliriz. O yüzden toprak bütünlüğü çözüm için olmazsa olmaz. Bunu zannediyorum her ülke anladı. Belki bir ülke tam anlamamış olabilir ama onlar da anlayacak."
Başbakan Yıldırım, Afrin operasyonunu 15 Temmuz'a benzettiğini ifade ederek, "Vatandaşlarımız tam destek veriyor, siyaset de tam destek veriyor. Bir tanesini saymıyorum, onlar başka dünyadan, Türkiye'nin kaygıları onları ilgilendirmiyor. Ana muhalefet, diğer partiler, herkes bu operasyona destek veriyor. Milletin desteği başından beri var. Yapılan yeni bir saha araştırması yüzde 89'u bu harekatın haklı ve yerinde olduğunu söylüyor. Bu, her şeye yansıyor. Ekonomiye de sosyal hayata da yansıyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin sığınmacılar konusundaki çalışmalarına yönelik soruya karşılık Yıldırım, şunları kaydetti:
"Bu konuda biz hakikaten büyük iş yapıyoruz. Bu takdir ediliyor mu? Bizimle karşılaştıkları zaman ediyorlar. Bizden ayrıldıkları zaman yeterince takdir ediliyor mu? Bu konuda 'evet' diyemiyoruz. Biz yan yana geldik mi sırtımızı sıvazlıyorlar, 'Türkiye çok büyük bir iş gördü' diyorlar. 'Bu mültecilerin Avrupa'ya gelmesinin önüne geçti Türkiye' diyorlar. 'Dünyada hiçbir ülke bunu yapamazdı' diyorlar. 'Bırakın sırtımızı sıvazlamayı, biraz da siz öksürün' deyince ses yok, çekip gidiyorlar. Olsun olmasın, biz insanlığımızın gereğini yapıyoruz. Biz ecdadımızdan öğrendiklerimizi geleceği taşıyoruz. Misafir külfet değildir. Biz bunun gereğini yapıyoruz. Bundan da şikayetçi değiliz. Hiç kimse kendi vatanından başka bir yerde vatanı kadar huzurlu, rahat olamaz."
Sığınmacılar konusunda Türkiye'nin yaptıklarını tam olarak anlatamamış olabileceğini ifade eden Yıldırım, "Hükümetimiz 15 yıldır yaptıklarını anlatamıyor. Böyle bir özrümüz var. Yani başkaları hayallerini satmayı başarıyor ama biz yaptıklarımızı anlatmayı başaramıyoruz." diye konuştu.
Algı operasyonları ve Türkiye aleyhine yapılan PR çalışmalarına kızıp sinirlenmenin fayda getirmediğini, çözümün, daha iyisini, kuvvetlisini yapmak olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Ama bu konuda becerimiz sınırlı. Gerektiği kadar yapamıyoruz." dedi.
"Bizi ABD Başkanının dediği bağlar"Başbakan Yıldırım, "Pentagon'un Afrin açıklaması farklı, Beyaz Saray'ın açıklamaları farklı, danışmanların farklı. Bu konudaki görüşleriniz nedir?" sorusu üzerine, "Bunu ben de çok merak ediyorum." diyerek espri yaptı.
Yıldırım, "Bizi tabii Amerika Birleşik Devletleri Başkanının dediği bağlar. Diğerleri bağlamaz. Ümit ederim bir gün gelecek onun dediği, söyledikleri yerine gelecek." dedi.
"AB de üzerine düşeni yapsın"AB ile ilişkilere de değinen Yıldırım, AB Zirvesi'nin bu yılın ortalarında yapılacağından emin olmadığını, bu konuda henüz AB'den ulaşmış bir şey olmadığını belirterek, "Beklentimiz bu yılın ilk yarısında bu birliğin toplanması. Toplanınca ne yapacağız? Bizim söylediğimiz şu; geri kalan fasılların açılması, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve 18 Mart 2016'da yaptığımız anlaşmanın tekrar hayata geçirilmesi, ilişkilerin her bakımdan ilerleme kaydetmesidir. 60 yıl oldu. 'Fazla naz aşık usandırır' diye bir laf var, biz usanmadık, bekliyoruz. AB de üzerine düşeni yapsın, bu faslı kapatalım. Bu meseleyi tatlıya bağlayalım." değerlendirmesinde bulundu.
AB ile ilişkilerin bazen iyi bazen de "limoni" olduğunu ancak genel hatlarıyla geçen yıla göre daha iyi konumda bulunduğunu aktaran Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Avrupa ile ilişkilerde umutluyuz. Avrupa ile bundan sonra hedeflerimizde herhangi bir değişikliğe gitmedik. Nitekim bu son gelişmelerde Avrupa ülkelerinin yaklaşımını da beraber takip ediyoruz ve Türkiye'nin bu haklı mücadelesinde iyi bir yerde duruyorlar. Demokratikleşme bir seferde yapılacak bir iş değil. Demokratikleşme çabalarımız, hedeflerimizde herhangi bir geriye gidiş yok.
Ancak geçtiğimiz şu 1,5-2 yıla bakın, Türkiye gibi bir süreç yaşayan bir başka ülke olsa ayakta kalamaz. Yani bunu yaşayan biri olarak söylüyoruz. 1,5 yılda başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. Allah'a şükür, dimdik ayaktayız. Nasıl ayaktayız? Milletimiz inanıyor, güveniyor, arkamızda duruyor. Başımızda dirayetli bir Cumhurbaşkanımız var. Cumhurbaşkanımızın etrafında kenetlenerek bu işlerin üstesinden geliyoruz. Şimdi yeni demokratikleşme hareketiyle ilgili bir yargı paketini Meclise gönderiyoruz. Ayrıca ekonominin güçlenmesi için, Türkiye'deki yatırımların daha da artması için iki tane paket daha gönderiyoruz."
Yıldırım, kendisinden önce Başbakan olan Ahmet Davutoğlu'nun AB ile mülteciler konusunda yaptığı anlaşmaya da değinerek, Türkiye'nin kendi üzerine düşenleri yaptığını, AB'nin verdiği sözleri tutmadığını, mültecilere verilmesi gereken parasal desteğin istenilen akışta olmadığını ifade etti.
Başbakan Yıldırım, AB'nin kendilerinden terörle mücadele konusunda güvenlik ağırlıklı bir mevzuat yerine, özgürlük-güvenlik arasında bir denge kuracak bir mevzuata geçiş yapmalarını istediğini aktararak, "Biz de böyle düşünüyoruz, yani güvenliği yüzde 100 sağlayacağız diye özgürlükleri ortadan kaldırmak bizim istediğimiz şey değil. Bu milletimizin de hak ettiği bir şey değil. Ne güvenlik adına özgürlükten vazgeçebiliriz ne de özgürlük adına güvenlikten vazgeçebiliriz." diye konuştu.
"Ekonomi güçlü"Türkiye ekonomisinin güçlü olduğunu, Afrin ve benzeri operasyonların Türkiye'nin ekonomisini sarsmayacağını vurgulayan Yıldırım, ekonomi açısından bir risk öngörmediklerini, Zeytin Dalı Harekatı'nın başladığı günlerde Trabzon limanının halka açıldığını ve 7 kat talep geldiğini, Türk ekonomisinin geleceğine olan güveni anlamak bakımından bunun önemli bir gösterge olduğunu bildirdi.
"BM yapısında bir değişiklik bekliyor musunuz?" soru üzerine Yıldırım, BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye ülkelerin 5'inin birden beklentilerini bir arada sağlamanın imkansız bir yapının bulunduğuna dikkati çekti.
Bu yapının da dünyaya barış getirmediğini, sorun alanlarını ortadan kaldırmadığı gibi sorun alanlarını arttırdığını kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bu tartışma 20 seneden fazladır yapılıyor. 'Güvenlik Konseyi'nin yapısı değiştirilsin, karar alma mekanizmaları gözden geçirilsin' Çok konuşuluyor ama bir mesafe katedildiği yok. Bu da tabii BM'nin dünya barışını sağlamadaki rolünün günden güne daha fazla tartışılmasına neden oluyor. BM nasıl ayakta duruyor? Üye ülkelerin verdiği aidatlarla. En büyük katkıyı ABD sağlıyor, dolayısıyla orada karar alırken de herkes onun gözünün içine bakıyor. Bu yapı dünyaya barış getirmez, bu yapı dünyaya esenlik getirmez. Bu aşikar ama şu son Kudüs hadisesinde aslında üye ülkeler çok açık bir mesaj verdi, 'Biz durumdan rahatsızız' dediler. 'Bu oldubittilere karşı daha fazla tahammül edemeyiz' diye açık tavır gösterdiler. Güzel olan o, sadece az gelişmiş ülkelerden olmadı. Avrupa'dan da aynı tavrı gördük, Afrika'dan da aynı tavrı gördük, Uzak Doğu'dan, Orta Asya'dan, Orta Doğu'dan da aynı tavrı gördük. Esasında bu bir ümit ışığıdır. Mutlaka BM'nin daha adil bir yapıya kavuşması, karar süreçlerinde ülkeler kendi bakış açısıyla değil küresel ve bölgesel barışı esas alarak bir hakem rolüyle hareket etmeleri için bu mücadeleye devam etmek lazım. Aksi halde bu organizasyonun güvenilirliği sürekli sorgulanmaya devam edecek ve gelecek kuşaklar büyük hayal kırıklığı yaşayacak."
Programa, farklı dinlerin temsilcileri, sanatçılar, iş adamları, bürokratlar, akademisyenler, milletvekilleri ve çok sayıda davetli katıldı.