NİÇİN DUA EDERİZ? Dua, insanda fıtrî bir olgudur. Bu sebepledir ki, bütün dinlerde mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan şu veya bu şekilde dua eder. Dua, Allah'a kul olmanın en saf, en temiz, en samimi ifadelerindendir.İnsan, bağlanma ve sığınma eğilimi olan bir varlıktır. Bu eğilim emniyet, güven, dayanma, korunma, sığınma gibi insanın temel ihtiyaçları arasında yer alır. İnsan akıllı ve güçlü bir varlıktır. Ancak bazı durumlarda çaresiz kalır. Kendisindeki güçsüzlük ve çaresizlik nedeniyle kendinden güçlü bir varlığa sığınır. Ondan yardım ister. Bunlar bazen aile büyükleri, bazen de bir arkadaşı olabilir. Ancak bazı durumlar vardır ki, onların da elinden bir şey gelmez. Çünkü onların da güçleri sınırlıdır. İşte bu durumlarda sonsuz güç sahibi ALLAH’a yönelir ve ondan yardım ister. Dileklerini ona dua yoluyla aracısız olarak iletir. Bunlar çaresizliğin yanında bazen bir teşekkür, bazen bir sevinç, bazen de içten bir memnuniyeti ifade eden cümleler olabilir.
Dua insanın kendi kendine yetmediğinin göstergesidir. "Gerçek şu ki, insan kendini müstağnî (kendine yeterli) görünce azar, tâğutlaşır." (Alak: 96/6-7) Dua, insanın kibirlenme ve istiğnadan vazgeçip Allah'ın mutlak kudretini, adaletini ve merhametini kavramasından doğan bir boyun eğmedir.
Duaya cevap vermek ile onu kabul etmek farklı şeylerdir. Allah kulun her duasına mutlaka cevap vermektedir. Şöyle ki, Allah kulun isteğini hikmetine binaen bazen kabul bazen reddetmektedir. Bazen de istediğinin daha iyisini ona vermektedir. Her üç durumda da bir cevap söz konusudur. Başka bir ifadeyle Allah kulun duasını, “Kulum! İstediğin sana uygun değildir” diye cevap vermektedir. Diğer taraftan dua bir ibadet olduğu için bunun esas karşılığı ahirette verilecektir. Duanın dünyevi maksatları ise, bu ibadetin yapılmasının vesileleri ve vakitleridirler. Mesela yağmur duası bir ibadettir. Yağmursuzluk bu ibadetin yapılma vesile ve vaktidir. Cenab-ı Hak kullarını bu vakitte bir tür ibadete davet etmektedir. Sonuçta yağmur yağar ya da yağmaz. Bu Allah’ın takdiridir. O halde duam kabul olmuyor diye dua terk edilmemelidir. Bilinmelidir ki dua kulluğun bir sırrıdır. Kul acizliğini izhar edip her zaman Allah’a sığınmalı, hikmetine karışmamalıdır
كما في الحديث الذي رواه الترمذي (3859) عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو اللَّهَ بِدُعَاءٍ إِلَّا اسْتُجِيبَ لَهُ ، فَإِمَّا أَنْ يُعَجَّلَ لَهُ فِي الدُّنْيَا ، وَإِمَّا أَنْ يُدَّخَرَ لَهُ فِي الْآخِرَةِ ، وَإِمَّا أَنْ يُكَفَّرَ عَنْهُ مِنْ ذُنُوبِهِ بِقَدْرِ مَا دَعَا ، مَا لَمْ يَدْعُ بِإِثْمٍ ، أَوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ ، أَوْ يَسْتَعْجِلْ ، قَالُوا : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، وَكَيْفَ يَسْتَعْجِلُ ؟ قَالَ : يَقُولُ : دَعَوْتُ رَبِّي فَمَا اسْتَجَابَ لِي ) وصححه الألباني في صحيح الترمذي برقم (2852(
اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ
(A'RAF suresi 55. ayet)
قُلْ مَا يَعْبَٶُا بِكُمْ رَبّٖى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ
(FURKÂN suresi 77. ayet
وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولًا
(İSRÂ suresi 11. ayet)
Duayı en çok etkileyen husus kişinin kazancıdır. Helal lokma duanın kabulü için gereklidir.
الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أَشْعَثَ أَغْبَرَ يَمُدُّ يَدَيْهِ إِلَى السَّمَاءِ يَا رَبِّ يَا رَبِّ وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ وَغُذِيَ بِالْحَرَامِ ثم قال : فَأَنَّى يُسْتَجَابُ له ) رواه مسلم (1015).
“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”
İslam ölçülerine uyan gerçek bir duanın iki önemli vasfı vardır. Bunlardan biri teşebbüs diğeri de tevekküldür. Duanın değerinin olması ve hedefini bulması için, önce gayretin kuldan gelmesi gerekir. Zira insandan istenen, ilahi düzenin gerekleri içinde elinden geleni yapmasıdır. İnsanın kendi güç ve kapasitesi oranında sebeplere sarılıp işin gereğini yerine getirmesi, o sebeplerin Yaratıcısına karşı fiili bir duadır.
Teşebbüs dediğimiz de budur. Teşebbüsün son sınırına gelince tevekkül alanına girilir. Bu yüzden teşebbüsten sonra güven içinde Allah'a iltica etmeye tevekkül denir. İşte dua, bu iki esası kendine toplayan bir ibadettir. O, maddi hayat için gerekli olan teşebbüsle manevi hayat için gerekli olan iman ve tevekkülü dengeli biçimde yürütme işlemidir. Bunun için teşebbüs ve tevekkül, İslam'da duanın iki yönü ve birbirinden ayrılmaz bütünüdür.