' Gülen' misin, ağlarmısın?

Hamza Mercanoğlu

Kestane pazarında Cami vaizliği yaptığı yıllar ne bereketliymiş kimilerine, nereden, nereye!

"Milli şef" komplolarından geçmiş, 60 darbesinde iktidarı ele geçirmiş asker postallarının tüm kutsalları çiğnediği, üstadın dediği gibi "Allah diyenin Yallah kodese tıkıldığı" bir zamanda İzmir ve havalisinde dini anlatıp, ateşli vaazlar vermek öyle kolay iş değildi herhalde. Dönemin kudretli darbeci hükümetinin Müslümanların sakalına dahi tahammül edemediği, gümüş yüzük takanların, hatta tesbih taşıyanların dahi en baba "terörist" ilan edilip teşhir edildiği bir evvel zaman hikayesidir bahsettiğim!...

Bugün dahi söylemleriyle "din düşmanı" görüntüsü veren bir ideolojinin kalesi durumunda olan sahil boyunda "tezgah" açmak akıl işi değil herhalde, ya da sırtın epey sağlam olmalı halk deyimiyle! Hakkında çok fazla şey bilmiyorum hazretin! Bildiklerim herkesin bildikleri kadar. En meşhur tarafı ilkokul mezunu olduğu ve "fahri vaiz" lik yaparak ekmeğini kazandığı! Muhtemeldir ki sahibi olduğunu söylediği "tek ceketi" de o yıllardan kalma, alın teri "dil emeği" ile alınmıştır zahir!..

1970 li yıllardan bu yana askeri vesayetler ve güç dengeleriyle hep iyi geçinmeyi becermiş ve gizli ajandasını adım adım "ikbale" taşımıştır bu zat. En şen'i darbe dönemlerinde dahi "apolet" lilerin postalları altında ezilmemiş, topluca namaz kıldıkları için hapislerde işkence edilen binlerce mütedeyyinin feryatlarının ayyuka çıktığı dönemlerde dahi her ne hikmetse vaaz ve nasihatlarına devam "ettirilen" Gülen, hem ağlamış hem de ağlatmıştır bu yıllarda!

Ahir ömründe Necmeddin Erbakan hariç, devrin tüm siyasi Partileriyle işbirliği yapmış, çeşitli tavizler kopartarak "sahibi" bulunduğu cemaatini büyüterek "kartelleşme" yolunda ciddi mesafeler almıştır. Kendisine yöneltilen sualleri ustaca yönlendirmeyi bilen birisi olarak, " biz siyasete girmeyiz" derken dahi siyasetin tam da orta göbeğinde yer alarak, dini, dili, ve ideolojisine bakmaksızın her zaman en güçlünün yanında yer almıştır.

28 Şubat darbesiyle birlikte, dönemin kudretli paşası "Çevik Bir" tarafından ABD'ye paketlenmiş, her nasılsa, kendisinin gidişinden kısa bir süre sonra, dönemin Başbakan'ı Bülent Ecevit''i bile hayrete gark eden sürpriz bir pakette Türkiye'ye gönderilmişti! Abdullah Öcalan'ı "Bekaa" da yakalayamamıştık ama! Afrika'da ele geçirmiştik! Oysa bu, al gülüm ver gülümden başka bir şey değildi. Daha en başından bir proje olan iki farklı ideolojinin misyonerleri, sahiplerinin çıkarları doğrultusunda yer değiştirilmişlerdi.

Fetullah Gülen , kendi ihtiraslarına yenik düşmüş ve sahip olduğu tüm bilgi ve becerilerini(hitabet v. s) şahsına münhasır vaad edilen mevki ve makamlar karşılığında pazarlamış bir "köy kurnazıdır". Ezik ve fakir bir hayat yaşamış olan Gülen, içinde hayata ve şartlarına karşı biriktirmiş olduğu tüm nefretini, bir rövanş mantığıyla zerk etmektedir bugün. İçerisine düçar olduğu içler acısı ve trajikomik durumun hala farkında değildir. Farkındaysa dahi işin içinden çıkamamaktadır.

Bir "Mankurt" olarak yetiştirdiği on binlerce öğrencisini, işin başında kendi mevki ve makam hırsına, daha sonra da yabancı güçlerin kirli çıkarlarına kurban etmekten asla çekinmemektedir. En son vuku bulan ve iki hakimin adeta " Kamikaze" eylemi gibi görünen yargı skandalı, "Mankurt"luğun çapını ve boyutlarını gözler önüne sermektedir. Şimdilerde mazlum edebiyatı yaparak, kendilerini bu şekilde tarif etme cüretinde bulunarak "Ebu Zer nerdesin?" çağrısı yapanların, geçmiş zaman içinde binlerce Müslümanı işkence odalarında "terörist" yaftasıyla sorguladıklarını biz hiç unutmadık ki!

Ortada mazlumlar var! Doğrudur. Fetullah Gülen ve cemaatine güvenen on binlerce insan, himmet adı altında milyarlarca bağışta bulunan iş adamları, yurt yapacağız diyerek kandırılarak, binası, arsası elinden alınan mütedeyyin vatandaşlar vesaire, vesaire. Tüm bunların arka planında tek bir mesul vardır Fetullah Gülen! Devleti ve hükümeti her vesileyle suçlayan bu ekip bilmelidir ki, kendi varlığına saldırılan her devlet koruma refleksiyle hareket eder ve kendisine gelen tehditi ezer.

Görünen o ki, yargıda gerçekleşen son "darbe" girişimi sonuçsuz kalan bu örgüt, artık çözülme aşamasındadır. Aldatılan ve sömürülen binlerce vatandaşımız, bu örgütün gerçek yüzünü görmektedir, görmelidir. Pensilvania'da CİA korumasında yüzlerce hizmet karın bulunduğu bir " ihanet saray" ında "dua" etmeyi marifet sayıp, Cenabı Allah'ında bu duaya icabet edeceğini düşünenler ya din cahilidirler ya da zavallı!

HZ. Hızır'ın, İbrahim Ethem Hazretlerine verdiği cevap ne de enteresandır " İpek döşekler içerisinde Cennet aramak, benim damda deve aramamadan daha abestir"

CİA'nın güvenliğini tesis ettiği, milyarlarca servete hükmeden ve sarayda yaşayan bir adamın ettiği duanın zuhurunu beklemek te ne ola ki?...