Uykudan şiddetli bir şekilde sarsılarak uyanmıştım. Önce gözlerimi açmadım, sarsıntının ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sarsıntı şiddetini artırıyordu ve çocuklarımın panik dolu sesi ile yataktan kalkmaya çalıştım. Yataktan kalktım kalkmasına da sarsıntının şiddeti o kadar büyüktü ki harekete etmeme izin vermiyordu. Kızım ve oğlum da kendi odalarından çıkmaya çalışıyorlardı. Ufak adımlarla çocuklara doğru ilerlemek istedim çünkü normal büyüklükte adım atmak imkansızdı. Düşe kalka, sendeleye sendeleye ancak kapının yanına doğru gidebilmiş, kapıya yakın duran tuvalet aynasının ucundan tutunarak yere düşmemeye çalışıyordum. Kızım ve oğlum da koridora gelebilmişlerdi…
Oysa yataklara ne kadar da yorgun ve uykusuz bir şekilde girmiştik. Şehir dışından gece gelmiş, daha birkaç saat önce uyuyabilmiştik. Evlerimiz şimdiye kadar görmediğimiz, hayal bile edemeyeceğimiz bir şekilde bizleri yataklarımızdan atmıştı. Apartman bir beşik gibi sallanıyordu. Hem sağdan ve soldan hem de alttan yukarıya doğru içindeki her şeyi fırlatmak istermişçesine acayip bir şekilde hareket ediyordu. Her yerden feryatlar, bağrışlar, çığlıklar yükseliyordu…
Zamanın göreceli bir kavram olduğunu bir kez daha ama çok kötü bir şekilde tecrübe etmiştim. Saniyeler bırakınız dakikayı, saatler kadar uzun ve bitimsiz geliyordu. Tarih 6 Şubat 2023, saat 4.17, vakit depremdi!
Herkes dışarıya çıkmak için acele ederken abdest aldım, hazırlanmak istedim ama yeni bir sarsıntı olunca üstümüze montumuzu ancak geçirebilmiş ve kapıya koşmuştuk. Dördüncü kattaydık. Apartmanın içi ana baba günü gibiydi, kıyametler kopuyordu! Ayaklarımıza ayakkabımızı geçirip inmeye başladık. Bizim altımızdaki dairenin kapısı çökme nedeniyle açılmıyordu. İçeriden komşumuzun sesi geliyordu. Oğlu ve komşular tekmelerle kapıyı açmaya çalışıyorlardı.
Aşağıda gördüğümüz manzara daha korkunçtu! Sokak insan seliydi. Bu kadar insan bu kadarcık kısa sürede nasıl sokağa çıkıp araçlarına binmişlerdi, anlayamadım! Herkes aracına binip uzaklaşmaya çalışıyordu. Yollar kapanmış, araçlar ilerlemiyordu. Kornalar, çığlıklar, araçlar birbirine karışmıştı. Müthiş bir soğuk vardı. Yılın en büyük kar yağışı yaşanmıştı, sokaklar kar yığınlarıyla doluydu. Ayrıca gök delinmiş gibi yağan yağmura şiddetli bir rüzgar eşlik ediyordu. İliklerimize kadar donmuştuk.
Üstümüze ne bulduysak geçirmiş, çorapsız ayaklarımıza bulduğumuz ilk ayakkabıyı giymiştik. Acil hekim asistanı olan oğlum üstüne doktor üniforması olan ince scrubs üzerine bir mont almıştı. Nöbetçi değildi, yoldan iki saat önce gelmiş, üstelik aracı da kendisi kullanmıştı. Hastaneye depremzedeler gelmeye başlamıştı. Aracıyla hastaneye gidemeyeceğini anlayınca 6 km uzaklıktaki hastaneye yürüyerek gitmek için yola koyuldu. Korkunç mahşeri bir ortamda, bardaktan boşanırcasına dökülen bir yağmur ve dokunduğu her şeyi kesen, insanı iliklerine kadar donduran bir rüzgara karşı elleri cebinde üşüyerek hastaneye doğru koşar adımlarla ilerledi…
Sonra acıklı hikayeler çoğaldı, felaketin büyüklüğü anlaşıldı, nöbetten kaçan telefonunu açmayan sorumlu doktor öykülerini de duyduk, aç bilaç depremzedelere yardım edenleri de… aylarca süren mücadele geride hem maddi hem manevi kayıplarla, enkazlarla hafifledi. Ölenler geride onulmaz acılar bırakırken hayatlar eksildi, kalanlar da artık hep yarımdı! Tarih 6 Şubat 2023, mekan mahşerdi…