Toplumlar, dayanışmayı ve en önemlisi aidiyet hissini, yılın belli zamanlarında bir araya gelerek yaptıkları etkinliklerde hatırlar. Ortak kaderi paylaşarak toprağını, kültürünü ve elindekini kaybetmemeyi bu etkinlik, şenlik veya anmalarda öğrenir, o bilinci canlı tutmaya çalışırlar. Üzerinden zaman geçmesinin toprağına, varlığına göz dikenlerin bu emellerinden vazgeçtikleri anlamına gelmediğini bilirler. Onun için aynı ruhu yaşamak isterler. Toplum bilimciler, köken hikayelerinin, geçmişte yaşanan trajik olayların halka aktarımının, topluluğu var eden önemli detaylar olduğunu varsayarlar.
Urfa’da yaşayanların yüzyıl öncesinde elindekini kaybetmemek, varlığını ve özgürlüğünü korumak için verdikleri mücadele her yıl 11 Nisanda hatırlanır, kutlanır, o bilinç yeniden canlandırılırdı.
Evet “Canlandırılırdı” diyorum. Çünkü son yıllarda yapılan anmaların “Canı”nın olmadığı aşikar…
20 yıl öncesine kadar kutlamalarda halk vardı. Hatta daha önceki yıllarda bir çeşit karnaval havasında irat edilirdi. Yediden yetmişe herkes 11 nisanın geldiğini bilir, o gün mesaisinin belli bir bölümünü anma törenlerine ayırırdı. Esnaf loncaları, okullar, belediye kendi ölçeğinde etkinlik programları hazırlar büyük bir prodüksiyonla oyunlar ve geçiş törenleri hayata geçirirlerdi. Bu iş için ayrılmış alanlarda savaş yeniden canlandırılır, halk aynı duyguları yeniden yaşar atalarının ne için mücadele ettiğini hatırlardı.
Yıllar içerisinde bu heyecan halkın elinden yavaş yavaş alındı. Bilinçli mi yapıldı bilmem.
Geçmişle fazla bir bağıntısı olmayan, atasından kendisine 11 nisanla ilgili bir anı aktarılmayan yeni halk profili ve onların seçtiği idareciler iş başına geldikten sonra 11 Nisan yavaş yavaş gündemden düştü.
11 nisanı Urfa yerlilerine ait “İSOTÇULARIN” bayramı olarak algılayan kafa yapısının ortaya çıkması, iftira ve çirkin yakıştırmalarla zamanın insanının rencide edilmesi İşin en vahim yanı.
Şehirde-İlçede-Köyde yaşayanı ile birlikte elde edilmiş bu kurtuluş hikayesi maalesef şu an için sahipsiz kalmış durumda.
“Sahip çıkılıyor, anma törenleri düzenleniyor” demek geçmişte yaşanmış kutlamalara yetişmemiş olanların dile getireceği sözler. Düzenlenen törenler ne kadar halka iniyor ona bakmak lazım.
Başta da dediğim gibi mesele sadece 11 nisan veya başka resmi bayram kutlamaları değil. Mesele toplumun betonunda önemli bir yer tutan bu tür etkinlik ve festivallerin ortadan kalkması. Bunlar tabiri caizse harcın çimentoları… Şu an toplum harcına katılan bu yapmacık törenlerdeki çimento ile dayanıklılığın sağlanabileceğine, binayı bu harçla ayakta tutabileceğinize inanıyorsanız sorun yok…
Ülkeler iktisadi varlıklar. İhtiyaçlarını gidermek, kendi refahını sağlamak için gözü hep başkasının heybesinde. “Sende var elindekini bana ver diyen” diyen bir zamanda yaşıyoruz. Çok övülen batı medeniyetine öncülük eden antik Yunan’ın, 7 yaşında çocukları ailenin elinden alıp ona savaşmayı ve (yağmalama) hırsızlık yapmayı öğrettiklerini kendi kaynaklarından okuyabilirsiniz. Aynı kafa hala devam ediyor. Zamanında konforunuza göz diken medeni dediğiniz ülke halklarının sabah akşam neler ile yatıp kalktığını, okullarında çocuklarına neleri öğrettiklerini, yaptıkları festival ve anmalarda hangi saiklerle ortaya çıktıklarını gözlemlemenizi tavsiye ederim.
Geçmişte varı yoğu ile canını ortaya koyarak mücadele eden insanları din-mezhep-kimlik ayrımı yapmadan saygıyla anıyoruz. Ayrıca adı sanı unutulup ihmal edilen herkesi minnetle unutmuyoruz. Özellikle bilinçli olarak geri plana itilen 11 nisan Kurtuluş mücadelesinin gerçek lideri Büyük Hacı Mustafa’ya gerekli kadirşinaslığın gösterilmediği, yeterince tanınmadığı, tanıtılmadığı aşikar. Mücadele sırasında resmi görevli olduğu için kendisini hak edilmeyecek derecede pazarlayanların adını sanını okullara yollara verip bu gerçek kahramanları unutmanın haksızlık olduğunu hatırlatmamız gerekiyor.